Irak, İran, Türkiye ve kısmen Suriye Kürtlerinin yakın siyasi tarihinde, bu ülkelerdeki rejimlere karşı yürüttükleri mücadeleler kadar kendi içlerindeki çelişki ve hatta çatışmalar da ciddi bir yer tutmaktadır. Bu kavgaların bir kısmı iç iktidar çekişmelerinden kaynaklanmakla birlikte büyük bir bölümü alenen veya örtülü şekilde şu ya da bu devletin istihbarat birimlerinin manipülasyonları sonucunda yaşandı.
Mevcut rejimlerin Kürt siyasi hareketlerine karşı büyük ölçüde birbirlerinden kopya çektiklerini söyleyebiliriz. Bu ortak strateji, Kürt hareketlerinin önünü yine olabildiğince başka Kürtler sayesinde kesmeye ve buna paralel bir şekilde söz konusu hareketleri bölüp parçalayıp yönetmeye çalışmak olarak özetlenebilir. Bu açıdan en çarpıcı örnek, Celal Talabani liderliğindeki daha kentli ve solcu bir grubun 1975 yılında Irak’ta Kürdistan Demokratik Partisi’den (KDP) ayrılıp Kürdistan Yurtseverler Birliği’ni (KYP) kurmasıdır. KDP’liler bu kopuşu Baas rejiminin tezgahladığını ileri sürdüler ve KYB’lileri asıl anlamı “sıpa” olmakla birlikte Kürt siyasi literatüründe “işbirlikçi, korucu, hain” gibi anlamları olan “caş” sözcüğüyle tanımladılar. KDP ve KYB aralarında defalarca savaştı. Ne var ki 1995’te Türk Silahlı Kuvvetleri’nin KDP lehine müdahale edip sonlandırdığı son büyük çatışmadan bu yana iki grup arasında ciddi sorunlar çıkmadı.
Türkiye’deki iç çatışmalar
Türkiye’deki Kürt siyasi hareketinin tarihinde de iç çatışmalar, infazlar, tasfiyeler hayli yaygındır. Örneğin PKK 1970 sonlarından itibaren kendisine tabi olmayan diğer grupları şiddet yoluyla susturup Kürt hareketinin tekelini kazandı. Daha sonra değişik gerekçelerle örgüt içi tasfiyeler yaşandı. Bunların en son örnekleri Hikmet Fidan ve Kani Yılmaz’ın öldürülmeleridir. Her ne kadar o dönem Kürt kimliğine sahip çıkmayıp “İslamcı” kimliğini esas alsa de Hizbullah’ın PKK ile girişmiş olduğu çatışmayı da bu kapsamda değerlendirebiliriz.
Öte yandan PKK’nın Irak’ta özellikle KDP ile zaman zaman çok sert çatışmalara girmiş olduğunu da hatırlıyoruz. Ancak 1995’den beri bu iki önemli gücün geniş çaplı bir çatışmaya girişmedikleri de ortada. Bu nokta çok önemli: Şöyle ki, başta KDP olmak üzere Irak’taki Kürt yapılanmalarıyla PKK arasında çok büyük farklar var ve bu da doğal olarak farklı beklenti ve çıkarları gündeme getiriyor. Öte yandan
Ankara da Irak Kürtlerine düzenli bir şekilde, kendi topraklarında üslenmiş olan PKK’lılarla çatışmayı dayatıyor. Bunun için kimi zaman tehdit, kimi zaman teşvik, kimi zaman hem tehdit, hem teşviği birlikte devreye sokuyor. Bütün bunlara rağmen bu iki büyük gücün birbirlerine saldırmamaları Kürtlerde birçok şeyin kökten değişmiş olduğunun kanıtı.
Çatışma değil işbirliği
Nedir değişen? Öncelikle değişik ülkelerde yaşayan Kürtler arasında milliyetçi duygular her geçen gün daha da kabarıyor ve buna bağlı olarak Kürtlerin kendi aralarında ne nedenle olursa olsun çatışmaları kesinlikle istenmiyor. Kürt örgütleri de artık tabanlarının sesine daha çok kulak kabartmak zorunda kaldıkları için çatışmalara eskisi gibi tanık olmuyoruz. Hatta tam tersine farklı ülkelerdeki Kürt grupları arasında açık veya örtülü yardımlaşma, eşgüdüm ve işbirliği daha fazla ön plana çıkıyor.
Sonuçta dünkü yazımızın sonunda da belirttiğimiz gibi, Kürt örgütleri, bir yandan bölgedeki farklı güç ve odaklar arasındaki çatışmalara doğrudan dahil olmamaya çalışıp, diğer yandan kendi içlerindeki çelişki, anlaşmazlık ve farklılıkları bir kenara bırakarak yeniden şekillenen bölgemizde en güçlü bir şekilde varolma yolunda birlikte hareket ediyorlar. Bu yolda epey mesafe katetmiş durumdalar ve daha da katedeceğe benziyorlar.
Kürtlerde “caş” devri geride kaldı
Haberin Devamı