Gazeteci dostum Metin Gülbay’ın farklı alanlardan ve siyasi görüşlerden 14 aydınla söyleşi yaparak ortaya çıkardığı “Türk’ün Türk’ten Başka Dostu Yoktur” adlı kitabı (İthaki Yayınları) okuyorum. O meşhur deyişin tırnak içine alınmış olmasından da anlaşılacağı gibi Metin’in amacı bu anlayışın eleştirel bir analizini yapmak, yaptırmak. Nitekim kitap “Bir Toplum Mühendisliği Çalışması” üst başlığını taşıyor.
Uzun bir süredir Türklerin tarihi üzerine çalışan Metin, kitaba ad olarak seçtiği sözün Türkiye’nin son dönemlerine özgü olduğu düşüncesindeymiş. Söyleşi yaptığı kişilerin de (Rula Baysan, Ahmet Ümit, Arus Yumul, Atilla Kıyat, Aydın Uğur, Ferhat Kentel, Gündüz Vassaf, Mehmet Altan, Murat Belge, Murat Kapkıner, Oral Çalışlar, Osman Arolat, Serdar Kaya ve Yasemin Çoruhlu) benzer düşündüğünü görmüş.
“Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur” sözünün kökeni tartışmasını bir kenara bırakacak olursak, yakın tarihimizde sık sık gündeme geldiğini ve epey taraftar topladığını herhalde biliyorsunuz. Ayrıca, bu sözle en keskin ifadesini bulan milliyetçi yaklaşımın Türkiye’ye ne çok şeye mal olduğunu da biliyor olmalısınız. Tabii bir de, bu sözün hâlâ etkisini koruduğundan da haberdarsınızdır.
Yurtseverlik mi, milliyetçilik mi?
Peki bu sözün bir benzerinin, yani “Kürt’ün Kürt’ten başka dostu yoktur” inanışının Türkiye Kürtleri arasında da yaygınlaşmakta olduğunu ileri sürsem tepkiniz ne olur?
Biliyorum, Kürt siyasi hareketi içinde çeşitli görevler üstlenmiş olanların ezici bir çoğunluğu kendilerinin “milliyetçi” değil “yurtsever” olduğunu söyleyerek bana karşı çıkacaklardır. İlk bakışta haksız da sayılmazlar. Çünkü bu hareket uzun bir süredir, istikrarlı bir şekilde Kürt milliyetçiliğine savrulmamak için çabaladı. Fakat aynı hareketin, uluslararası konjonktür vb. gibi “dış” etkenlerden çok Kürt milliyetçiliğine yönelik rezervlerini gevşetmiş, örneğin bu bağlamda dine (İslam’a) karşı kayıtsızlığın yerine ölçülü bir hassasiyet ve ilgiyi koymuş olduğu için son dönemde alabildiğine kitleselleşebildiği de açık değil mi?
“Kürt’ün Kürt’ten başka dostu yoktur” sözüne kuşkusuz Türk milliyetçileri de itiraz edecek ve ABD, İsrail, AB ve bazı bölge ülkelerini de içeren kabarık “Kürt dostu (hatta hamisi) ülkeler” listeleri çıkaracaklardır. İddialarının doğru olup olmadığı bir yana, bu itiraz sahiplerinin “Kürt’ün Kürt’ten başka dostu yoktur” sözünün esas anlamını kavrayamadıklarını söyleyebiliriz. Zira “Kürt’ün Kürt’ten başka dostu yoktur” sözünün sahipleri, Türkiye Kürtlerine herhangi bir Batılı veya bölge ülkesine güvenmemeyi değil Türkiye toplumunun Kürt olmayan kesimleriyle ortak hareket etmek için boşuna çabalamamalarını telkin ediyorlar. Bu açıdan bakıldığında yasal Kürt partilerinin yıllardır denedikleri ve bir türlü beceremedikleri “Türkiye partisi” olma iddiasını boş, gereksiz ve hatta tehlikeli görüyorlar.
Yoksa da olmalı
“Kürt’ün Kürt’ten başka dostu yoktur” önermesinin savunucuları Kürt olmayanların onay ve desteği için harcanan enerjinin diğer ülkelerdeki Kürtlerle ilişkilerin geliştirilmesine kanalize edilmesini savunuyorlar. Zaten kafalarında büyük ölçüde “birleşik bir Kürdistan” fikri var.
Son derece hassas konuları dile getirdiğimin farkındayım. Bu nedenle şimdilik burada kesiyorum ve “Kürt’ün Kürt’ten başka dostu var” diyorum. Var olduğunu biliyorum ama olmasa da Kürtler olması için çalışmalı. Çünkü yakın tarihimizde Kürtleri dost edinmeyen Türklerin kaybettiğine tanık olduk. Benzer şekilde Türkleri kendilerine düşman etmek de Kürtler için hayırlı sonuç vermeyecektir. Her iki milliyetçiliğin birbiriyle çatışmasının tüm Türkiye’ye nelere mal olduğu ve olacağı da apayrı bir konudur.
Kürt’ün Kürt’ten başka dostu var!
Haberin Devamı