Kürt sorunu: Nerede kalmıştık?

Haberin Devamı

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül Kürt sorununun çözümü noktasında “tarihi bir fırsat yakalandığı”nı söyledikten sonra, bunu devletin farklı kurumları arasında ortaya çıkan uyum ve birlikte çalışma atmosferiyle gerekçelendirmişti. Gül’ün “tarih fırsat” çıkışının ardından sorunun çözümü noktasında somut ve olumlu bir gelişme yaşanmadığı gibi, “irticayla mücadele belgesi” tartışmaları ile onun peşinden gelen ve askeri yargının alan ve işlevini kısıtlayan yeni yasal düzenleme, devletin sivil ve askeri ayakları arasında varolduğu düşünülen uyum ve karşılıklı güveni belli ölçülerde zedeledi.

Son gelişmelerin Kürt sorununa nasıl yansıyabileceğini tartışmaya Org. İlker Başbuğ’un seleflerinden farklı bir Genelkurmay Başkanı olduğunu hatırlatarak başlayalım. Örneğin Başbakan’ın siyasi danışmanı Doç. Yalçın Akdoğan, Pazar günü Star Gazetesi’nde yayınlanan “Sorunun değil çözümün parçası olmak” başlıklı yazısında şöyle yazıyor: “Başbuğ’un dinleyen, istişare eden, konuyu farklı boyutlarıyla görmeye çalışan pozitif tutumu, iyimserliğin artmasını sağladı.” Gerçekten de soruna sadece askeri açıdan bakmayan, sahici ve kalıcı bir çözüm için hükümetle birlikte samimi bir şekilde çabaladığına tanık olduğumuz Org. Başbuğ’un bundan sonra nasıl bir tutum ve üslup benimseyeceği önemli olacaktır. Kendisinin, bazı eski komutanlar gibi PKK’nın varlığını sürdürmesini ve eylemlerini, askerin siyasi gücünü artırmanın bir bahanesi ve dahası hükümete yönelik bir şantaj aracı olarak kullanmak isteme noktasına geleceğini sanmıyorum fakat son yaşananlardan önce sahip olduğu azim ve şevkte belli kırılmalar olacağını öngörebiliriz.

Akdoğan’ın gözlemleri

Şu an için Kürt ve buna bağlı olarak PKK sorunuyla ilgili çözüm arayışları iki olaya kilitlenmiş gözüküyor: 1) Başbakan Erdoğan’ın DTP’lilerle görüşüp görüşmeyeceği; 2) Abdullah Öcalan’ın Ağustos ayında nasıl bir “yol haritası” nı tartışmaya açacağı. Bu tartışmaya bir hazırlık olarak, Doç. Akdoğan’ın yukarıda sözünü ettiğim yazısına başvurmak isabetli olacaktır.

Önce bazı hatırlatmalar: Erdoğan’ın her zaman yanında bulunan birkaç isimden biri olan Akdoğan aslen siyasetbilimcidir ve tabii akla ilk olarak Güneydoğu kökenli bazı danışmanlar ve milletvekilleri geliyor ancak Başbakan’ın yakın çevresinde olanlar arasında Kürt sorununa en vakıf kişilerden biridir. Yalçın’ı yaklaşık 25 yıldır tanırım. Kürt sorununun İslami hareket içinde daha tabu olduğu 1980 sonları ve 1990 başlarında, Karadeniz kökenli olmasına rağmen sorunun barışçı ve kalıcı bir çözümü için kafa yoran az sayıdaki isimden biriydi. Başbakan’ın siyasi danışmanı olduğu andan itibaren soruna devlet tarafından nasıl bakıldığını da doğrudan gözleme imkanına kavuştu.

Yoğun bir tartışma dönemi

Doç. Akdoğan, Star’daki yazısında, “Kanaatimce bir kısım hususlar, devlet nezdinde kesin bir reddiye ile karşılanacaktır” diyor ve bir “gözlemci” olarak bunları şöyle sıralıyor: “Anadilde eğitim, Kürtçenin ikinci resmi dil durumuna getirilmesi, Anayasa’da etnik kökene vurgu yapılması, Öcalan’ın serbest bırakılması veya siyaset hakkı verilmesi, her türlü özerklik talebi, idari, mali, adli ve kolluk hizmetlerinin yerele devri, ülke genelinde ya da sınır ötesinde terör örgütü üyelerine yönelik operasyonların durdurulması.” “Türkiyelilik kavramının geliştirilmesi veya Türkiye toplumu vurgusunun ön plana çıkartılması pekâlâ mümkündür” diyen Akdoğan “ancak” diyerek şöyle devam ediyor: “Kürtler veya başka bir etnik kökenin Anayasal çerçevede ifade edilmesinin mümkün olmayacağını düşünüyorum. Bu yüzden PKK ve DTP’nin Anayasal statü, tanım, vurgu türü çıkışları havada kalacaktır.”

Akdoğan, devletin “kırmızı çizgileri” nin içinde kalan hususlara örnek olaraksa, “bazı üniversitelerde Kürt dili ve edebiyatı bölümleri kurulması, Kürtçe yayın ve özel tv’lerin önünün açılması, Doğu ve Güneydoğuda halka hizmet veren devlet dairelerinde Kürtçe bilen personel istihdam edilmesi, cezaevlerindeki görüşlerde Kürtçe yasağının kaldırılması, Kürtçe mevlit veya vaaza müsaade edilmesi, ilçe, köy ve mezra gibi yer isimlerinin Kürtçe veya diğer eski isimlerle değiştirilmesi, seçimlerde Kürtçe siyasi propaganda yasağının kaldırılması, teslim olmayı özendirecek mevcut yasada düzenlemelere gidilmesi, TBMM’de Faili Meçhulleri Araştırma Komisyonu kurulması”nı veriyor.

Her ne kadar yaz sakin geçiyor gözükse de Türkiye yakın zamanda çok çetin, karmaşık ve yoğun bir tartışma dönemine gireceğe benziyor. Ben de Yalçın gibi bu süreçte makuliyet, samimiyet ve aklıselimin büyük önem taşıdığına inanıyorum.

DİĞER YENİ YAZILAR