Son bir-iki gündür herhangi bir terör eylemi yaşanmamış olması kimseyi rehavete sürüklemesin, Haziran ayı başından itibaren tekrar eski çatışmalı günlere dönmüş bulunuyoruz ve şiddetin giderek tırmanacağını kestirmek için elimizde çok sayıda veri mevcut. Öncelikle İmralı ve Kandil’den gelen mesajların hemen tümünün çatışmayı teşvik ettiğini hatırlatalım. Örgüt, elindeki en güçlü kart olan silaha başvurarak devleti kendisini muhatap almaya zorlamak istiyor.
Başta BDP olmak üzere Kürt siyasi hareketinin yasal kanadının, gelişmeleri izlemekten başka, bu süreçte yapabileceği çok fazla bir şey olduğu söylenemez. Öte yandan KCK operasyonları nedeniyle yasal hareketin çok sayıda kilit kadrosu devre dışı kaldı. Bu kişilerin tutuklanmalarının ana gerekçesi PKK ile yasal hareket arasında “köprü” işlevi görmeleriydi. İddiaların doğru olduğunu, bu köprünün büyük ölçüde tahrip olduğunu kabul etsek bile sonuçta bu operasyonların bazı safların temenni ettiği gibi “liberal Kürtler”in önünü açmadığını, tam aksine PKK’yı ve her türden radikal eğilim ve tutumu daha da güçlendirdiğini, kısacası çözüme hemen hemen hiç katkısı olmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz.
İslamcıların farkı
Güneydoğu’daki sivil toplum kuruluşları ve kanaat önderlerine gelince; kendilerine taşıyamayacakları kadar ağır bir yük yüklemek, onlardan açıkça ve yalnızca PKK’ya karşı çıkmalarını isteyenler var. Bölgedeki bazı İslamcı kişi ve kuruluşlar böyle bir misyona, o da çok dikkatli ve dengeli bir şekilde talip olabilirler, çünkü onlar yaklaşık 30 senedir PKK ve onun zihniyetine karşı durarak, kimi zaman onunla açıkça çatışarak bugünlere geldiler. PKK her ne kadar kendinden başka bir güce tahammül edemese de bölgede kökleri çok derinde olan İslamcıları tasfiye etmesinin imkansız olduğunu biliyor, daha doğrusu deneme yanılma yöntemiyle bunu öğrendi. Ama İslamcı olmayan STK’lardan PKK’ya karşı aleni bir duruş beklemek asla gerçekçi olmayacaktır. Zira bölgede İslamcılık ve PKK dışında farklı sesler ve çizgiler hemen hemen kalmamış durumda; daha doğrusu bunca yılın çatışma ortamında Kürt siyasi hareketinin daha önce mevcut olan farklı sesleri birer birer kısıldı ve hatta yok oldu. Her şeye rağmen etkin olmak isteyenlerse, belki de hiç istemeye istemeye seslerini PKK’nınkiyle aynılaştırdılar. Sonuçta İslamcı olmayan STK’ların neredeyse tümünün, örgüte bakışları ne olursa olsun, meşruiyetlerini büyük ölçüde PKK’dan olmasa bile onun yarattığı atmosferden aldıklarını söyleyebiliriz. Hal böyle olunca onlardan sadece ve sadece PKK’ya çağrı yapmalarını beklemenin hiçbir gerçekçi yönü bulunmamaktadır.
BDP’nin durumu
STK’lardan BDP’ye geçelim. Dün DTP’ye, bugün BDP’ye, öncelikle PKK’yı “terör örgütü” olarak tanımlaması dayatıldı, olmadı. Bunun üzerine “madem PKK’ya açıkça karşı çıkamıyorsunuz, bari onları susturun ve siz konuşun” diye özetlenebilecek bir öneri getiriliyor. İlk bakışta makul görünen bu önerinin de gerçekçi olmadığı açıktır. BDP gibi bir partinin PKK’nın “yerine” konuşması asla söz konusu olamaz. Olsa olsa “PKK adına” konuşabilirler ki o da ancak ve ancak İmralı ve Kandil’in kendilerine bu yetkiyi vermesiyle mümkündür.
Kürt siyasi hareketinde çokseslilik ne derece mümkün?
Haberin Devamı