DTP’nin 1 Eylül günü Diyarbakır’da düzenlediği mitingte, ülkemizde son 25 yılda en çok içi boşaltılan kavramlardan birinin “barış” olduğuna bir kez daha inandım. Zira mitingin adı “Onurlu Bir Barışa Evet”ti, kafalarda “barış” bantları, ellerde “barış” pankartları vardı; her konuşmacı ağzını “barış”la açıp “barış”la bitiriyordu ancak aynı zamanda PKK’nın savaşa övgü düzen marşları çalınıyor, hayatlarını kaybetmiş örgüt militanlarının ellerinde silahlarıyla resimleri açılıyordu.
DTP Eşbaşkanı Emine Ayna konuşmaya başlayınca “barış”tan iyice uzaklaşıp “savaş”a daha fazla yakınlaştık. Ayna, PKK’nın “ateşkes” kararını o gün Bayram sonrasına kadar uzatmış olduğunu duyurdu ve ardından, her zaman olduğu gibi devleti dağdaki örgüt militanlarına karşı operasyonları durdurmaya çağırdı. Ayna’ya göre çatışmaların devam etmesinin tek nedeni TSK’nın operasyonlarına ara vermemesiydi. Ayna hızını alamayıp, iki gün önce Hakkari’nin Şemdinli ilçesinden gelen ve “Kürt açılımı”nın üzerine bir kâbus gibi çöken, bir astsubay ve üç uzman çavuşun şehit düştüğü haberini hatırlatıp sözlerini “Bu ölümlerin sorumlusu operasyonları durdurmayanlardır” diye bitirdi.
Kanımın donduğunu hatırlıyorum. Ayna’nın, her açıdan alabildiğine trajik olan bir olaydan bu kadar soğukkanlılık ve düz mantıkla söz etmesi şaşırtıcı ve üzücüydü. Bütün bunları “barış” adına yaptığını iddia etmesini nasıl niteleyebileceğimiyse, inanın bilmiyorum.
PKK varsa provokasyon da olur
Hükümetin “Kürt açılımı”na inananlar ve destek verenler, bu sürecin her türden provokasyona son derece açık olduğunda hemfikirler. “Provokasyon” denince de akla ilk olarak hiç kuşkusuz PKK geliyor.
Önce birtakım iç ve/veya dış odakların (eski deyimle “karanlık güçler”in) PKK süsü vererek bazı saldırıları gerçekleştirme ihtimalini ele alalım: Dün bu tür komplolar muhakkak yaşanmıştır ve bundan sonra da yaşanabileceğini kestirmek güç değildir. Ancak bir yerden sonra tetiği çekenin, mayını döşeyenin PKK’lılar mı, yoksa başkaları mı olduğu pek önem arz etmiyor. Çünkü daha önce ilan etmiş olduğu onca “ateşkes”i defalarca ihlal edip, bunlardan ya operasyonları sürdüren güvenlik güçlerini ya da merkezden habersiz davranan örgütün yerel kadrolarını sorumlu tutmuş bir yapıyla karşı karşıyayız. Diğer bir deyişle, PKK elindeki silahları bırakmadıktan veya en azından militanlarını Türkiye topraklarından çekmediği müddetçe, ne kadar ateşkes ilan ederse etsin kan akmaya devam edecektir.
Şöyle bir iddia var: PKK içindeki Suriye kökenli militanların sayısı ve ağırlığı giderek artıyor. Bunlar ateşkes istemiyor ve her vesileyle bunu ihlal ediyorlar. Doğru olabilir, ancak benim gibi, Murat Karayılan, Duran Kalkan, Cemil Payık gibi PKK’nın önde gelen isimlerinin, açılımın start verilmesinden sonra yaptıkları açıklamalarda “silahla şantaj”ı sürdürdüklerini bilen biri için, bu türden istihbari değerlendirmelerin bir yerden sonra pek bir anlamı kalmıyor.
PKK’nın kaçırdığı fırsat
Türkiye çok tarihi, kritik ve kırılgan bir süreçten geçiyor. Kürt sorununu çözme noktasında yıllar sonra, sahiden elverişli bir zemin ve atmosfer yakalanmış durumda. Her ne kadar hükümet açılımın adım ve aşamalarını açıkça telaffuz etmese de ilk aşamada PKK’nın silahsızlandırılmasının, yani çatışmaların sona erdirilmesinin olduğunu düşünmemize yetecek çok sayıda ipucu var. Eğer hükümet, düşündüğüm gibi, önceliği silahları susturmaya veriyorsa doğru yolda demektir. Çünkü bir barış atmosferinde, Kürt sorununun kalıcı bir çözümünü daha özgürce tartışabilir ve demokratik açılımları daha kolay hayata geçirebiliriz.
Bu noktaya varabilmek için PKK’nın hiçbir şart öne sürmeden silahlarını susturması gerekiyor. Fakat Ağustos sonunda Şemdinli’den, önceki gün Eruh ve Çukurca’dan, dünse Van’dan gelen haberler zaten hayli zor ilerleyen sürecin daha da tıkanmasına sebep oluyor. Yine de yeterli cesaret ve kararlılık gösterilirse açılımın başarıya ulaşmaması için hiçbir neden yok.
Eğer PKK “kendini savunma” bahanesiyle gerçekleştirilen bu saldırılarla açılım sürecinde daha etkili ve güçlü olacağını sanıyorsa yanıldığını çok geçmeden anlayacaktır. Her şehit haberi, PKK’nın bir daha kolay kolay yakalayamayacağı bir fırsatı elinin tersiyle itmekte olduğunu bizlere bir kez daha gösteriyor.
Birkaç kez yazdığım bir hususu tekrarlamak istiyorum: PKK’lılar “kayıtsız şartsız silah bırakma”ya hazır olduklarını ilan etmeleri ve bu konuda samimi olduklarını gösterecek bir-iki somut adım atmaları durumunda gerisi çorap söküğü gibi gelecektir.
Kürt açılımının ateşle imtihanı
Haberin Devamı