MİT krizine sebep olan özel yetkili savcının adı neydi? Şemdinli savcısıyla aynı olduğu için soyadının Sarıkaya olduğunu biliyorum ama adının Sadrettin olduğunu ancak google’a bakarak hatırlayabiliyorum. Sanırım çok kişi benim durumumdadır. Böylesine ciddi bir krize yol açan savcının adını bile zar zor hatırlıyor olmamız bu krizin hükümetle bir savcı arasında yaşanmadığının basit bir kanıtıdır.
Eğer bu krizden bir savcı sorumlu olsaydı, kendisinin görevden alınmasıyla olay kapanmış olurdu. Halbuki hiç de öyle olmadı. Örneğin hükümet MİT yöneticilerini yargının elinden almak için özel yasa çıkardı. Başbakan değişik vesilelerle bu krizden duyduğu rahatsızlığı dile getirdi ve nihayet iktidar partisi, özel yetkili mahkemelerle (ÖYM) ilgili yeni bir düzenleme için kolları sıvadı. Öyle ki, Erdoğan ve hükümetin diğer önde gelenlerin söyledikleri ÖYM’lerin tamamen kapatılabileceğine işaret ediyor.
Tamamen siyasi
Krizin vahametini Erdoğan’ın önceki gece canlı yayındaki şu sözleri çok iyi özetliyor: “Talimatı veren benim , alacaksanız beni alın. Alacaksan beni al.” Başbakan’ın “alacaksan beni al” sözünü bir teslimiyet değil de, tam tersine “gücün varsa beni al” şeklinde bir meydan okuma olarak görmek gerekir.
Erdoğan’ın aynı yayında ÖYM’leri düzenleyen CMK 250. Madde için “Bu madde ister istemez haddinden fazla yetki alanı doğuruyor. ‘Devlet içinde devletim’ diyor. ‘Ben cumhurbaşkanına varıncaya kadar istediğimi buraya çağırırırım’ diyor” diye yakınmasının da altını çizmeliyiz.
Görüldüğü gibi MİT krizi tepeden tırnağa siyasi bir krizdir ve bitmemiştir. Hükümet bunu kendi lehine sonlandırmak için elinden geleni yapmaktadır ve görüldüğü kadarıyla bu amacına ulaşması hiç de kolay olmayacaktır. Çünkü gerek yasadışı kayıtların yayınına çok ağır cezalar getirilmesi, gerekse ÖYM’leri yeniden düzenlenmesine karşı çok ciddi bir direnç ve muhalefet var.
Demokrasi paravanı
Her iki taraf da pozisyonunu “demokratikleşme” perspektifinden meşrulaştırmaya çalışıyor. Hükümeti çevrelerinden gelen ÖYM’lere demokrasilerde yer olmadığı iddiası haklı ama son beş yılda ülkeyi ÖYM’ler eliyle kendilerinin yeniden dizayn ettiği düşünülürse ortada ciddi bir samimiyet sorunu var. İtirazcılarsa Türkiye’de darbe riskinin sonlanmadığında ısrarcılar ve buna kanıt olarak da cezaevlerindeki bazı subayların yakınlarıyla yaptıkları kimi görüşmelerin yasadışı kayıtlarını gösteriyorlar. Ancak onların, Soğuk Savaş dönemlerinin komünizm tehlikesi söylemini andıran darbe alarmları pek inandırıcı gözükmüyor.
Her iki taraf da demokrasiyi asıl amaçlarını gizlemek için paravan olarak kullanıyorsa o zaman nedir bu işin özü? MİT krizini ilk patlak verdiği günlerde şöyle tanımlamıştım: “Bu kriz, Türkiye’nin son beş yılına damga vurmuş bir ittifakın çatırdamasının ve buna bağlı olarak yaşamaya başladığımız ‘yeni tür iktidar savaşları’nın doğal ama yine de şaşırtıcı bir sonucudur. ” (Bu ittifakın iki ana bileşeni AKP ve Fethullah Gülen cemaatidir. Yani rekabet bu iki güç arasında yaşanmaktadır.)
Evet Türkiye’nin bundan böyle gündemini uzun bir süre “yeni tür iktidar savaşları” belirleyeceğe benziyor.
Krizi özetleyen cümle: “Alacaksanız beni alın”
Haberin Devamı