Bu satırları kaleme aldığım dün öğle saatlerinde Türkiye’ye giriş yapan 34 PKK militanı ve sempatizanının durumları netleşmemişti. Bununla birlikte, çok olağanüstü olumsuz bir gelişme olmaması halinde Türkiye’nin Kürt sorununun ve buna bağlı olarak PKK sorununun çözümünde çok kritik bir eşiği aşmış olduğunu, bugünden itibaren PKK’nın silahsızlanması sürecinin bütün hızıyla süreceğini pekala düşünebiliriz.
İyimserliğimin temelinde, çok ciddi bir potansiyel bulunmasına rağmen günboyu herhangi bir provokasyon, dolayısıyla tatsızlığın yaşanmaması yatıyor. Bu noktada hem devlet ve güvenlik güçlerinin, hem de DTP’lilerin öncülüğündeki binlerce karşılayıcının sağduyulu tutumlarının altını çizmek şart. Demek ki taraflar bir sorunun çözümünde asgari bir müşterekte birleşiyorsa, çözümsüzlük taraftarlarının heveslerini kolaylıkla kursaklarında bırakabiliyorlarmış.
Dün Silopi civarında yaşananları televizyondan izlerken bu “çözümde birleşme” atmosferini gözlemlememek mümkün değildi. Yani, bazılarının iddia ettiği gibi PKK ve Abdullah Öcalan’ın, açılım konusunda adım atması konusunda devleti kışkırtmak için başvurdukları bir oldubitti söz konusu değil; tam tersine devletin, büyük ölçüde istihbarat servisleri aracılığıyla dahil olduğu, onayladığı ve zeminini hazırladığı, (hatta daha ileri giderek “sipariş ettiği” de diyebiliriz) bir olayla karşı karşıyayız. Bu açıdan dün yaşananlar 10 yıl öncekilerle çok köklü olarak farklılaşıyor. Zira o tarihte Öcalan, büyük ölçüde kendi geleceğini düşünerek, hem ülke topraklarındaki PKK militanları dışarı çıkarmış, hem de bazı “barış grupları”nın gelmesi talimatını vermişti. Fakat o tarihte devletin zirvesinde PKK’nın belinin kırılmakta olduğu düşüncesi egemendi ve kapsamlı bir açılım arayışı yoktu. Bu yüzden barış gruplarıyla teslim olanlar bir-iki kare fotoğraf dışında kamuoyundan kaçırıldılar ve sadece cezaevlerindeki PKK’lıların sayısını artırdılar. Daha kötüsü PKK’lılara ne zaman “kayıtsız şartsız silah bırakma” çağrısı yapılsa bu olay kötü bir örnek olarak masaya konuldu ve “bir daha kurbanlık koyun olmayız” mesajları verildi.
Bardağın dolu tarafı
Kuşkusuz işler tereyağından kıl çeker gibi gitmiyor, gitmeyecek. Samimi bir şekilde bu sorunun çözümünü istediklerine emin olduğum bazı kişiler, genel olarak açılım süreci, özel olarak da dün yaşananlar hakkında çok sayıda eleştiri, itiraz ve uyarı dile getiriyorlar. En çok, bu sürece “yabancı” ların (bu sıfatı sadece “yurtdışı” anlamında kullanmıyorum, “yurtiçi”nde olup normalde böylesi bir sürece katkı vermesi beklenmeyecek bazı kişi ve çevreleri de katıyorum) ne ölçüde, nasıl ve neden dahil oldukları konusundaki sorular kafaları karıştırıyor. Bu kaygılara büyük ölçüde katılmakla birlikte esas olarak “yerli” bir süreç yaşamakta olduğumuzu düşünüyor ve çözümü arzulayanlara da, rezervlerini muhafaza etmekle birlikte bardağın dolu yanına bakmalarını öneriyorum.
10 yıl önce teslim olan PKK’lıların o gün veremedikleri mesajları bugün medya aracılığıyla kamuoyuna aktarıyor olmaları Türkiye’nin nereden nereye gelmiş olduğunu gösteren çok iyi bir örnektir. Ve gelinen bayağı iyi bir noktadır.
Kritik bir eşik aşıldı
Haberin Devamı