Haziran ayı başında “Türkiye’nin Gerry Adams’ı kim olabilir?” diye sormuş, iki gün üst üste bu soruyu tartışmış ve fikrimi “Daha uzun bir süre Gerry Adams’sız yola devam edeceğe benzeriz” diye özetlemiştim. Önceki gün DTP Lideri Ahmet Türk’ü, elindeki metinden açıklama yapmaya çalışırken izleyenler ve sözlerini okuyanlar, onun Adams profiline uygun bir isim olmadığını bir kez daha görmüşlerdir. Neden böyle olduğunu açıklamadan önce Gerry Adams hakkında kısa bir hatırlatma yapalım.
Adams, Kuzey İrlanda’da mücadele veren Katolik milliyetçilerin yasal partisi Sinn Fein’in lideri. Kendisi aileden İrlanda milliyetçisi, dönem dönem hapis yatmış ve en önemlisi yasal hareketin lideri olmasının yanı sıra yasa dışı İrlanda Cumhuriyet Ordusu (IRA) üzerinde de belli bir otoriteye sahip bir siyasetçi. İşte Adams bütün bu özellikleri sayesinde İngiliz yönetimi ve IRA’ya rakip İrlandalı gruplarla sonuç alıcı görüşmeler yürütebildi ve silahlı mücadelede ısrar edenleri çok zorlanmadan marjinalleştirebildi.
Yaklaşık beş ay önce “Türkiye’nin Gerry Adams’ı kim olabilir?” diye sorduğumda çok farklı eleştiriler almıştım. Kürt siyasi hareketinden genellikle, Abdullah Öcalan varken ikinci bir isme ihtiyaç olmadığı, bu tür bir tartışmanın hareketi bölmeye yönelik, dolayısıyla art niyetli olduğu şeklinde eleştiriler geldi. Buna karşılık PKK karşıtları da bir müzakerenin asla söz konusu olmayacağını düşünüp böyle de inandıkları için Adams’vari bir isme ihtiyaç olmayacağını vurguladılar.
Türk’ün zigzagları
Ama hükümetin Kürt açılımına start vermesi ve Kuzey Irak’tan 34 kişinin ülkeye dönmesiyle birlikte yaşananlar belki de en çok ihtiyacımız olanın yerli bir Gerry Adams olduğunu bizlere kanıtladı. Tekrar Ahmet Türk’e dönecek olursak; kendisinin karşılama törenlerinin bir şölen havasında geçip, devletin değişik kademelerini, ama daha önemlisi ülkenin Kürt olmayan kamuoyunu rahatsız etmesinden tedirgin olduğunu biliyoruz. Nitekim Hürriyet aracılığıyla bu konuda çok açık ve net mesajlar verip geri dönüşleri bir gerilim unsuru haline getirmeyeceklerine söz vermişti. Ne var ki onun sözleri daha unutulmadan, DTP Avrupa’dan dönecek PKK’lıları karşılamak için İstanbul’da miting yapmak istediklerini açıkladı. Ve Ahmet Türk ve onun gibi düşünenler partinin bu kadar riskli bir miting talebinden vazgeçmesini sağlayamadılar ve sonunda hükümet ülkeye dönüşlere ara verildiğini açıklamak zorunda kaldı. Türk’ün önceki günkü açıklamalarının da, ortamı yumuşatmaya yönelik sözler içermekle birlikte, ana hatlarıyla sürecin pozitif olarak sürmesine katkıda bulunabileceği şüphelidir. Öncelikle DTP liderinin sürecin tıkanmasındaki kendi hatalarını geçiştirip samimi bir özeleştiri yapmak yerine bütün suçu CHP ve MHP’ye yüklemeye çalışmasını anlayabilmek mümkün değil. Bu iki partinin de açılıma karşı olduğu, bunu engellemek için ellerinden geleni yapmaya kararlı oldukları doğrudur. Ama DTP ve tabanının da onlara sonsuz imkanlar sunmakta oldukları da doğrudur.
Zana farkı
Bu açıdan yine önceki gün Diyarbakır’da bir basın toplantısı yapan eski DEP Milletvekili Leyla Zana’nın tutumunun Türk’ten tamamen farklı olduğunun altını çizmek şart. Nedense medyada pek az yer bulan açıklamalarında Zana, Devlet Bahçeli’den “makul bir lider” olarak bahsedip Deniz Baykal’ın “demokratikleşmeye yaptığı katkıları” hatırlatarak bağcı dövmek yerine nasıl üzüm yenebileceğini çok iyi gösterdi. Zana’nın samimiyetle “her iki tarafın acıları”ndan söz etmesi de DTP sözcülerinde pek fazla karşılaşmadığımız bir durum.
Bunların ilki tabii ki Leyla Zana.
Aslında Zana’dan pekala bir Gerry Adams çıkabilir. Zira o Batı’dan gelen bütün telkinlere rağmen Öcalan’a ve dolayısıyla PKK’ya tabi olmayı seçti. Öte yandan yasal siyasi hareketle arasına hep belli bir mesafe koyup pek yıpranmadı. Fakat ne kadar uzak durmak isterse istesin “reel politik”i çok iyi özümsedi. Kuşkusuz bu noktada cezaevinde geçen yıllardaki epey deneyim biriktirmiş olmalı.
Zana’nın bana göre en ayırt edici vasfı Kürt sorununun çözümünü samimi bir şekilde istemesidir. Daha önce de yazdım: Kuşkusuz Zana’nın “çözüm”den anladığıyla, ondan hoşlanmayan kesimlerin anladığı arasında dağlar gibi fark var, ama o “reel politik” becerisini devreye sokarak aradaki uçurumu kapatılabilir.
Daha önce “Kürt hareketi Zana’yı ne kadar bağrına basıyorsa, Türk kamuoyu da ondan o derece, hatta daha fazla uzak duruyor. İşte sırf bu nedenle Zana’nın Adams’vari bir rol üstlenebilmesini imkansıza yakın bir zorlukta görüyorum” diye yazmıştım. Ama son altı ayda yaşananlar nedeniyle TBMM’deki yemin töreninin izleri silinmiş veya bunun etkisi azalmış olabilir.
Denemekte yarar var. Çünkü tren çok kötü bir şekilde kaçmak üzere.
Keşke bir ‘Gerry Adams’ımız olsaydı
Haberin Devamı