Yazının başlığının kışkırtıcı olduğunun farkındayım. Malum Wikileaks belgelerindeki bazı iddiaların Taraf Gazetesi tarafından manşete çekilmesiyle ilgili olarak “Keşke Başbakan Erdoğan, aynı gazetenin, daha önce başka kişilerinin onurlarını, ellerinde ciddi hiçbir kanıt olmadan uluorta çiğnediği zamanlarda da masaya yumruğunu vursaydı, vurabilseydi. Öyle olsaydı dünkü çık ışı daha fazla alkış alabilirdi” diye yazmış, ardından Taraf’ın Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Altan “Başbakan’ın yumruğu” başlıklı bir yazıyla, adımı vermeden ama “çocuğum” diye hitap ederek bana “haysiyet”, “gazetecilik” vb. dersleri vermişti. Evet başlığa bakıp “nihayet Ahmet Altan’a cevap veriyor” diyenler çıkabilir, ama kendilerini bir kez daha hayal kırıklığına uğratacağım. O tartışmayı ben başlattım ve ben bitirdim. Uzatmak isteyen varsa bensiz devam edebilir.
Tekrar “Başbakan’ın masaya yumruğunu vurması” metaforuna dönecek olursak, Başbakan Erdoğan’ın, doğrudan kendisinin ve yakınındakilerin “canını yakan” hadiselere çok sert tepkiler verdiğini biliyoruz, ama eğer kendisinin hâlâ “bütün vatandaşların Başbakanı” olma iddiası varsa, kendisi gibi düşünmeyenlerin, kendisine mesafeli yaklaşanların, hatta kendisine karşı veya düşman olanların da hak ve hukukları için sesini yükseltmesi, elinden geleni yapması şarttır.
Sözü Cumartesi günü İstanbul’da yaşanan öğrenci gösterilerine ve polisin öğrencilere yönelik aşırı sert ve yer yer dehşet uyandırıcı muamelesine getirmek istiyorum. AKP’ye yakın bazı basın organları ve yazarların olayları ilk gün görmezden gelip daha sonra derinlemesine ele almaları ve oldukça eleştirel tutumlar takınmaları, yaşananların vahametini ve üstünü örtmenin imkansızlığını çok iyi gösteriyor.
Dün Meclis’te iktidar partisinden önemli pozisyonlardaki bazı kişilerle sohbet etme imkanım oldu. Hüseyin Çelik, Egemen Bağış gibi yetkililerin resmi açıklamalarının aksine, söz konusu kişisel sohbetlerimde öğrencilerin niyetlerini sorgulamalarına rağmen, polisin tavrını onaylayan veya mazur göstermeye çalışan kimseyle karşılaşmadım. Muhataplarımın hemen hepsi İstanbul’daki görüntülerden, hükümetin “ileri demokrasi” iddiasına gölge düşürdüğü için hayli rahatsızdı. Ancak bu sorunun nasıl aşılabileceği konusunda bir görüş birliği bulunduğunu söylemek mümkün değil.
Basit çözüm
Bana göre çözüm aslında çok basit: Eğer Başbakan Erdoğan, ölçülü de olsa polisin tavrını eleştiren bir-iki cümle sarf etse, örneğin YÖK Başkanı Prof. Yusuf Ziya Özcan gibi polisin “orantısız şiddet” kullandığını söylese bir sonraki gösterinin daha az olaylı ve daha sakin geçeceğine eminim. Bugüne kadar tanık olduğumuz bir dizi örnekten, Erdoğan’ın protestonun her türünden çok rahatsız olduğunu biliyoruz. Bu rahatsızlığını defalarca dile getirmiş olmasından polislerin bir şekilde vazife çıkarttıklarını ileri sürebiliriz. Hele son olayda göstericilerin bizzat Başbakan’ın inisiyatifindeki bir toplantıyı hedef aldıkları düşünülürse, polisin acımasızlık katsayısının artmış olması bir yerde normaldir. Evet Başbakan’dan polisin acımasız tavrına karşı masaya yumruğunu vurmasını bekliyorum. Ama bu beklentimin pek de gerçekçi olmadığının farkındayım. Olsun, 1968’deki öğrenci hareketinin temel sloanlarından biri neydi, hatırlayalım: Gerçekçi olan imkansızı iste!
Keşke Başbakan masaya yumruğunu indirse!
Haberin Devamı