KCK operasyonları: Nerede kalmıştık?

Haberin Devamı

Büyük medyada KCK operasyonlarını eleştiren galiba ilk gazeteciyim. Televizyon programlarını bir kenara bırakıyorum, sadece Vatan’da neredeyse 10’a yakın yazıda bu operasyonların Kürt sorununun çözümüne bir katkı sağlamayacağını, tam tersine çözümü daha da zorlaştıracağını ileri sürdüm. Temel itiraz noktalarımı hatırlatmak isterim:

1) Kürt siyasi hareketinin yasal ve yasadışı boyutları birer gerçeklikse, bunların arasında “yarı yasal” olarak tanımlayabileceğimiz bir yapının bulunması doğal, hatta lüzumludur.

2) Ne zamandır telaffuz edilmeyen “demokratik açılım”ın temel hedeflerinden biri PKK’ya kendi rızasıyla silah bıraktırmak ve bu yapıyı yasal siyasi süreçlere katmaktı. Eğer açılım fikri hâlâ gündemdeyse PKK’nın yasadışı alandan yasal alana geçişini kolaylaştırabilecek köprüleri muhafaza etmek gerekir.

3) Tıpkı daha önceki siyasi partiler (HEP, DEP, HADEP, DEHAP, DTP) gibi BDP’nin de PKK ile yoğun bir ilişki içinde olduğu bir sır değil. Devlet daha önce de bu bağı kopartmaya çalıştı ama her defasında başarısız oldu. Daha önce de KCK benzeri yapılar mevcuttu ve devlet bunları yok etme yerine bir şekilde denetim altına almayı daha fazla tercih ederdi.

4) KCK operasyonlarının PKK ile BDP’nin ilişkisini koparması hayal bile edilemez. Hatta tam tersine daha da güçlendireceğini söyleyebiliriz.

Kâr-zarar hesabı

İlk ciddi KCK operasyonları Mart 2009 yerel seçimlerinin arifesinde yapılmış, bu seçimlerden AKP hayal kırıklığı, DTP de büyük ölçüde zaferle çıkınca operasyonların şiddeti de artmıştı. 21 Nisan 2009’da “Güneydoğu’da garip şeyler oluyor” başlıklı bir yazı kaleme alıp bu operasyonların, “PKK’yı DTP’eştirmek” yerine “DTP’yi PKK’laştırmak” gibi ters bir sonuca yol açabileceğini ileri sürmüştüm.

O zamandan bu yana DTP kapatıldı, bir referandum ve bir genel seçim yaşandı; KCK operasyonlarında gözaltına alınanların sayısı binlerle ifade edilir oldu. Peki sonuç nedir? Bu süre içinde kitle desteği azaldı mı, arttı mı? Kürt siyasi hareketinin şehirlerde yasal ve yasadışı faaliyet gösterme kapasite ve kabiliyeti zayıfladı mı, güçlendi mi?

Hükümetin bu sorulara değişik dönemlerde farklı cevaplar verdiğini görüyoruz. Örneğin açılımın hâlâ sıcak olduğu günlerde Başbakan Erdoğan başta olmak üzere iktidar partisi ve hükümetin bazı önemli isimlerinin bu operasyonlarla aralarına mesafe koymaya çalıştıklarını biliyoruz. Bu noktada bizzat Diyarbakır polisi tarafından medyaya servis edilmiş olan o meşhur plastik kelepçeli tutuklular fotoğrafının etkisi çok fazla olmuştu ki bu fotoğraf kolay kolay zihinlerden silinebileceğe benzemiyor. Ama hükümetin bir süredir bu operasyonlara sahip çıktığını biliyor, görüyoruz. Şöyle ki eğer arkasında güçlü bir siyasi irade olmasaydı ülke çapındaki son büyük KCK operasyonu kolay kolay gerçekleştirilemezdi.

Şahinliğin sonu var mı?

Anlaşıldığı kadarıyla KCK operasyonları dalga dalga devam edecek. Kısa bir süre içinde Kuzey Irak’a bir kara harekâtına da tanık olabiliriz. Hatta TSK bu sefer Kandil’i bile hedef alabilir. Bu arada, Kürt sorununda sonuna kadar sertleşme yanlısı olanların idam cezasını yeniden Türkiye’nin gündemine sokmaya çalıştıklarını gözlüyoruz.

Peki bütün bunların sonu nereye varacak? Benim gibi, düzenli olarak Güneydoğu’ya giden, Kürt siyasi hareketini yakından izlemeye çalışanlar, devletin Kürt siyasi hareketini zorla bastırmasının, daha ileri giderek tasfiye etmesinin hiçbir zaman olmadığı kadar zor, hatta imkansız olduğunu düşünüyorlar.

Kimin haklı olduğunu anlamak için çok zaman geçmesini beklememiz gerekmeyeceğe benziyor.

DİĞER YENİ YAZILAR