Kavga asıl şimdi başlıyor

Haberin Devamı

Askeri savcılığın, belgenin “sahte” olduğuna dair kararı ve bu yöndeki ayrıntılı açıklaması, söz konusu belge etrafındaki tartışmaları noktalayabileceğe benzemiyor. Hatta bugüne kadar sürmekte olan kavganın, bu kararın ardından daha da şiddetleneceğini öngörebiliriz.

Öncelikle, bu belgenin “sahici” olduğuna inanan, inanmak isteyenler kesimlerin gücünü kimse yabana atmamalı. Dolayısıyla bu çevreler, ciddiye alınması gereken bir kamuoyu desteğiyle, belgenin sahici olduğunda ısrar edecek ve doğrudan+6 ya da dolaylı bir şekilde askeri savcılığın (dolayısıyla Genelkurmay’ın) olayı örtbas etmek istediğini iddia edeceklerdir. Bu tezlerini doğrulayabilmek için yeni belge ve deliller bulmak isteyeceklerini de kolaylıkla tahmin edebiliriz.

Tabii başından beri belgenin sahte olduğuna inanan ve inanmak isteyenler de, askeri savcılığın kararından iyice cesaret alarak, karşı saldırıya geçeceklerdir. Bu noktada en çok Genelkurmay’ın tavrının ne olacağı merak konusu. İlk bakışta TSK’nın, bu belgenin kimler tarafından hazırlanıp neden dolaşıma sokulduğunun saptanması için topu sivil yargıya ve bir şekilde de polise atmış olduğu görülüyor. Fakat “sahte” olduğuna emin oldukları belgenin izini kendi başlarına da sürmek isteyeceklerini pekala düşünebiliriz. Hatta bu sefer askeri çevrelerin başka odakları “olayı örtbas etmek” le suçlamalarına da tanık olabiliriz.

İki senaryo

“Eğer belge sahteyse kim tarafından hazırlandı?” sorusu artık daha fazla öne çıkmış durumda. Bugüne kadar bu soruya iki farklı cevap veriliyordu: İlk olarak, Ergenekon’la bağlantılı birilerinin bu sahte belgeyi hazırlayarak TSK ile hükümetin arasını açmak istemiş olabileceği ileri sürülüyordu. İkinci senaryodaysa projektörler, emniyet ve adliyede belli bir kadrolaşmaya sahip olduğu bilinen Fethullah Gülen cemaatine tutuluyor, bu hareketle bağlantılı birilerinin böylesi bir sahte belge düzenlemiş olabilecekleri iddia ediliyordu.

Gülen cemaatinin, bu senaryodan çok rahatsız olduğunu, bunu manşete taşımış olan Radikal Gazetesi’ne gösterilen çok sert tepkiden biliyoruz. Fakat bildiğimiz bir başka şey de, toplumun ve devletin belli bir kesiminin, TSK’ya yönelik sistemli bir yıpratma kampanyası yürütüldüğüne ve bunun ardında Gülen cemaatinin bulunduğuna inanıyor olmasıdır. Org. Başbuğ’un da değişik vesilelerle, açıkça veya ima yoluyla “cemaat” olgusuna olumsuz anlamda vurgu yaptığı da kayıtlara geçmiş durumda.

Org. İlker Başbuğ, Ertuğrul Özkök’ün “Ya belge sahte çıkarsa?” sorusuna “Ne yapacağımızı hep birlikte göreceğiz. Bütün Türkiye görecek” karşılığını vermişti. Dolayısıyla askeri savcılığın “bu belge sahtedir” demiş olmasının, ne zamandan beri hazırlıklarının yapılmakta olduğunu sezdiğimiz büyük bir hesaplaşmanın fitilini ateşleyebileceğini düşünebiliriz.

AKP’nin tavrı

Bu hesaplaşmanın sonucunu, esas olarak AKP ve Başbakan Erdoğan’ın tavrı belirleyecektir. Eğer Erdoğan askeri savcılığın vardığı kararı tartışma konusu yapmaz; yani belgenin sahte olduğunu kabullenir ve üstelik ciddi olarak bunun sorumlularının peşine düşerse Türkiye’nin siyasi dengeleri altüst olur. Unutmayalım, Erdoğan, Aktütün saldırısının ardından Genelkurmay’a tartışmasız bir şekilde sahip çıkmış, bunun üzeine Taraf Gazetesi tarafından “Paşasının başbakanı” olarak ilan edilmişti.

Fakat belgenin sahici olmasına epey yatırım yapmış olan AKP’nin, askeri savcılığın kararını heyecanla selamlayacağını pek söyleyemeyiz. AKP’nin belge etrafındaki tartışmaları soğutmak isteyeceğini düşünmemiz için pekçok neden var, ancak bunu nasıl yapabileceği hayli kuşkulu.

DİĞER YENİ YAZILAR