Partilerini kurmalarının üzerinden çok fazla zaman geçmemişti. AKP Lideri Erdoğan, kurmaylarıyla birlikte İstanbul’da alelacele bir basın toplantısı düzenledi. Partinin kuruluşundaki coşku ve heyecan yerini öfkeye bırakmıştı. Aslında hiç de haksız sayılmazlardı çünkü Kanal D’de Tuncay Özkan, Erdoğan’ın geçmişteki bir konuşmasının kasetini yayınlamıştı. Kasette Erdoğan ne diyordu, hatırlamıyorum; hiç de önemi yok zaten. Kaseti Özkan’a, bugün yine Silivri’de tutuklu bulunan birinin servis ettiğini, söz konusu kişinin TSK’dan bazı isimlerle arasının çok sıkı olduğunu da sonradan öğrendik. Bu kaseti servis edenlerin, onu yayınlayanların ve bu yayından son derece memnun olanların amacı AKP’yi daha doğmadan boğmaktı. Hesaplarının ne derece yanlış olduğu bu partinin kısa süre sonra girdiği ilk seçimden tek başına iktidar çıkmasıyla anlaşıldı.
Tam bir “derin devlet” komplosu olduğu aşikâr olan bu kaset yayınının öncesi de vardı: 1990 ortalarında, Refah Partisi’nin bazı öne çıkan isimlerinin eski dönemdeki konuşma kasetleri yine televizyonlarda peş peşe yayınlanmış ama bu partinin sandıkta tasfiyesi bir türlü mümkün olamayınca, iş, bu tür kasetleri de “delil” olarak kabul eden Anayasa Mahkemesi’ne kalmıştı. Fakat kapatmalar da Milli Görüşçüleri yıldırmadı, hatta tam aksine bu tür operasyonların ardında sistemin dindarlara garezinin yattığını düşünen muhafazakâr seçmenin bir bölümü, dayanışma dürtüsüyle Milli Görüş kökenli parti ve siyasetçilere yöneldi. Son örneği de Fethullah Gülen’den verebiliriz. 28 Şubat sürecinin son operasyonunun atv’de yayınlanan Gülen kaseti olduğunu söylemek mümkün. Bu kaset başlangıçta Gülen hareketine çok ciddi bir darbe indirdi. Her şey bir yana Gülen’in ülkeye dönüşünü imkansız hale getirdi. Fakat Gülen cemaati kısa sürede yeni dönemin şartlarına adapte oldu, zorlukları imkan ve fırsatlara çevirdi ve sonuç olarak yakın zaman öncesinde kendisini tasfiye etmek isteyenleri tasfiye edebilir hale geldi.
Toplum mühendisliği
Tabii ki konuyu MHP kasetlerine bağlayacağım. Dünkü yazımda, internet üzerinden yapılan yayınları “MHP’yi tasfiye projesi” olarak tanımladım. Bugünse, yukarıda verdiğim örneklerden hareketle, bu projenin başarısının hiç de garanti olmadığının altını çizmek istiyorum. Çünkü sözünü ettiğimiz örnekler, sadece kaset yayınlayarak bir siyasi partiyi, hareketi veya şahsiyeti tasfiye etmenin mümkün olmadığını, hatta bu silahın sıklıkla geri tepmiş olduğunu bizlere gösteriyor.
Kimileri, “geçmişteki kasetler siyasi içerikliydi, bunlar özel hayatla ilgili” diyerek yaptığım analizi çürütmek isteyebilir. Ama ben kasetlerin içeriğinin değiştiğinde, ama şarkının hep aynı kaldığında ısrarlıyım. Peki nedir çalan şarkı? Bugün MHP kasetlerinden hiç de şikayetçi olmayan dünün mağdurlarının, bir zamanlar dillerinden düşürmedikleri iki saptamayı ödünç almak istiyorum: “Toplum mühendisliği” ve “kasetlerle siyaseti dizayn etme.”
Yaklaşık 10 seçmenden birinin tercih ettiği, Türkiye’nin üçüncü büyük partisinin, 10 (belki başkaları da sıradadır) yöneticisinin özel hayatlarından hareketle sistem dışına itilmesi mümkün müdür? Mümkün olduğunu kabul etsek bile, bu, ülkenin ne derece hayrınadır? Ve daha önemlisi, böylesine bir projeden âlâ bir “toplum mühendisliği” projesi düşünülebilir mi?
MHP’nin başına gelenler, birilerinin “düşmanlarının silahıyla silahlandığını” bizlere gösteriyor. Ama o silahların düşmanlarının elinde patlamış olduğunu unutmuşa benziyorlar.
Kasetler değişiyor ama şarkı hep aynı
Haberin Devamı