Kandil’in bir ucundan girip diğerinden çıkmak mümkün mü?

Haberin Devamı

KARA HAREKÂTI TARTIŞMASI/4

Üç gün boyunca konunun uzmanlarıyla, PKK’ya karşı Irak’ın kuzeyine bir kara harekâtı düzenlenip düzenlenmeyeceğini; eğer düzenlenirse bunun ne gibi sonuçlar doğurabileceğini, geçmişteki harekâtları da hatırlatarak tartıştık. Bir toparlama yapmak gerekirse, öncelikle yeni bir sınırötesi kara harekâtının çok yüksek bir olasılık olduğunu söylemeliyiz. PKK’nın saldırılarını durdurma konusunda hiçbir işaret vermediği ve hükümetin dilinin saldırıların tırmanışına paralel olarak sertleştiği bir ortamda bir kara harekâtının zemini iyice oluşuyor. Zamanlamaya gelecek olursak, hükümetin elinde, TBMM’den alınmış bir tezkere olduğu için istediği zaman böyle bir harekâtın talinmatını TSK’ya verebilir, yani her an Türk askerlerinin Irak’a girdiği haberini alabiliriz. An itibariyle kara harekâtının zemini var gözükmekle birlikte, eğer PKK son Çukurca saldırısı benzeri yeni bir eylem düzenlerse bunun bir kıvılcım etkisi yaratacağı ve muhtemel bir kara harekâtını çabuklaştıracağı kesindir.

Bu noktada karşımıza şöyle bir soru çıkıyor: PKK, TSK’nın Kuzey Irak’a girmesini mi istiyor? Daha açık soracak olursak: PKK tuzak mı kuruyor? Daha önce hükümet Dağlıca saldırısını bir tuzak olarak görmüş ve muhalefetin tüm dayatmalarına rağmen kara harekâtını epey geciktirmiş; kapsam ve süresini de sınırlı tutmuştu. Fakat bugün, başta Başbakan Erdoğan olmak üzere yöneticiler Dağlıca sonrasındaki gibi temkinli ve serinkanlı davranmıyorlar. O zaman ya bu sefer ortada bir tuzak görmüyorlar ya da tuzak söz konusu olsa bile doğru bildiklerinden şaşmıyorlar.

Kapsam ve süre

Daha önceki örneklere baktığımızda TSK’nın Irak’taki PKK varlığına darbe indirmek için belli bölgelere girip bir süre sonra çıkmasının çok kalıcı sonuçlara yol açmamış olduğunu görüyoruz. Öte yandan uzmanlar TSK’nın K. Irak’ta bir tür “tampon bölge” oluşturmasının pek mümkün olmadığını söylüyorlar. O zaman yeni bir kara harekâtını ne “yeni” yapabilir? Galiba bunun cevabı “PKK’ya darbe indirmyi değil onu toptan tasfiyeyi hedeflemek” olacaktır. Bunun yolunun da Kandil’den geçtiği muhakkaktır.

İran’ın PJAK’ı sindirmek için doğrudan Kandil’i hedef alan bir operasyon düzenlemesi ve bunda belli ölçülerde başarılı da olmasının Türkiye’nin önüne bu seçeneği koymuş olduğunu düşünebiliriz. Ama bunun hiç de kolay olmadığı, PKK’nın en güçsüz olduğu dönemlerde bile hükümetlerin (ve geçmişteki ordu üst düzey kademelerinin) bu seçeneği telaffuz bile etmemelerinden anlaşılabilir.

Ne var ki, hükümet çevrelerinin ağzından “Kandil’in bir ucundan girip diğerinden çıkma” sözü çıkmış olduğu için, örneğin Güneş Harekâtı’nda olduğu gibi, dar bir bölgede, 8 gün sürecek bir harekât kamuoyunun beklentilerini karşılamayacaktır. Dolayısıyla eğer kara harekâtı sahiden gündemdeyse “Kandil’e girme” de ciddi bir seçenek olarak masada olsa gerektir.

Kuşkusuz “dün imkansız gözüken neden bugün mümkün olmasın?” diye sorulabilir. Buna bağlı olarak, örneğin Işık Koşaner’in gizli ses kaydında söylediklerinden hareket edilerek, PKK’ya karşı mutlak bir askeri başarı elde edilememesinin tüm sorumluluğu Genelkurmay’a atılıp artık aynı hataların tekrarlanmayacağı vurgulabilir. Bu argümanların tümünü doğru kabul etsek bile, Dr. Nihat Ali Özcan’ın altını çizdiği PKK’nın “öğrenen bir örgüt” olduğunu akılda tutmamız gerekiyor. Nerdeyse 30 yıldır Ortadoğu gibi karmakarışık bir bölgede varkalmayı bilmiş bir örgütü, birkaç komutan değişikliği, bazı yeni teknik donanımlar ve kimi yeni strateji ve taktiklerle askeri olarak tasfiye etmenin mümkün, hatta kolay olduğunu düşünmek ne derece gerçekçidir?

PKK tasfiye olursa...

Hiç sanmıyorum ama diyelim ki Sri Lanka modeli Türkiye’de de geçerli oldu ve çok geniş kapsamlı bir operasyonla önce PKK’nın Irak’taki varlığı mutlak bir şekilde sonlandırıldı, buna bağlı olarak ülke içindeki PKK militanları da etkisizleştirildi. O zaman ne olur? Çok sert bir cevap olacak ama “pek bir şey değişmez.” PKK sorunu, yeni bir örgüt ortaya çıkana kadar, bir süreliğine ertelenmiş olur ama Kürt sorunu bitmez, hatta çözümü daha da zorlaşır.

Kimileri, PKK’nın tasfiyesinin ardından atılacak demokratikleşme adımlarıyla Kürt sorununun da çözüleceğini, en azından çözümün epey kolaylaşacağını düşünüyor. Ama bu kişiler, PKK’nın askeri yöntemlerle tasfiyesinin doğuracağı sorunları, örneğin böylesi bir gelişmenin, iki halk arasında zaten varolan yarığın iyice derinleşeceğini ya görmüyor ya da görmek istemiyorlar.

Bir zamanlar PKK militanları öldüğünde, aileleri bile cenazelerini almaktan çekinirdi, ama bir süredir her PKK’lının cenazesi ayrı bir kitle gösterisine dönüşüyor; her biri için günlerce taziye çadırları kuruluyor. Dolayısıyla “müjdesi” verilen onlar, hatta yüzlerce PKK’lının öldürüleceği operasyonların, harekâtların bu ülkede zaten kırılgan olan toplumsal barışa bir katkıda bulunmayacağı ortadadır.

Kürt siyasi hareketinin son dönemde yaşadığı gelişme ve dönüşümü bilmeyen ya da bilmek istemeyenler, sanki karşımızda 15-20 yıl öncesinin PKK’sı varmış gibi, sanki bölge halkıyla örgütü ayrıştırmak mümkünmüş gibi (ki bu aslında hiçbir zaman mümkün değildi) davranıyorlar. Onların attığı savaş çığlıkları bu ülkeyi barıştan daha da uzaklaştırıyor.

***


Dün bu ülkenin en iyi şairlerinden birini, Seyhan Erözçelik’i uğurladık. Başımız sağolsun, mekanı cennet olsun.

DİĞER YENİ YAZILAR