Kalıcı çözüm için iyi bir başlangıç

Haberin Devamı

Biliyorum çok kişi “içerikle ilgili bir şey söylemedi ki!” diye burun kıvırıyor, kıvıracak, ancak ben tam tersini düşünüyorum, İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın dünkü basın toplantısı, devletin “Kürt açılımı” için çok güzel bir start oldu. Zira Atalay’ın da belirttiği gibi kimi durumlarda üslup ve yöntem, öz kadar, hatta bazen ondan daha fazla önemli olabilir. Söz konusu olan Türkiye’nin yılların birikimi Kürt sorunu olunca üslup ve yöntemde hassasiyet ve titizlik uygulamalardan daha hayati olabiliyor. Nitekim geçmişte farklı tarafların üslup ve yöntem yanlışları nedeniyle bu sorunun çözülmesiyle ilgili çok fırsat kaçırmışlığımız var.

Peki üslup ve yöntemde doğru olan, ümit veren ne? Öncelikle Atalay, sorunun adını “Kürt meselesi” olarak koyarak devletin olaya bakışını tamamen değiştirmiş olduğunu tescillemiş oldu. Ardından “tüm kurum ve kademeleriyle devletin bütününde çözüm kararlılığı” bulunduğunu belirterek devletin çözüme tam anlamıyla angaje olduğunun altını çizdi. Ve nihayet toplumda çözüm yolunda “çok olumlu bir atmosfer” bulunduğunu, bu fırsatı değerlendirmek için herkese görev düştüğünü söyledi.

Daha da derine gidecek olursak, Atalay’ın açıklamalarının merkezinde “toplumsal mutabakat” kavramı yer alıyor. Bakan Atalay, bu mutabakatı sağlayabilmek için, başta muhalefet partileri, sivil toplum kuruluşları, üniversiteler ve medya olmak üzere “toplumun tüm kesimlerine” başvuracaklarını; zaten bugüne kadar herkesin konuyla ilgili görüş ve önerilerini derlediklerini belirtti ki daha önceki türban, Ergenekon gibi kilit sorunlarda “herkesi dinleyin, tüm kesimlerin kaygı ve beklentilerini ciddiye alın” çağrılarına AKP hükümetinin itibar etmemiş olduğu veya kısmi ittifakları “toplumsal mutabakat” olarak görüp göstermek istediği hatırlanacak olursa Bakan’ın dünkü yaklaşımı iktidar partisi için de bir tür “devrim” olarak tanımlanabilir.

Ümit verici

Artık şunları biliyoruz:

1) Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün öncülüğünde uzun süreden beri Kürt sorununun kalıcı çözümü için devlette yoğun bir çalışma yürütlüyor.

2) Devlet, sorunu “Kürt sorunu” olarak tanımlıyor ve bunu mümkünse PKK (yani terör) sorunuyla birlikte çözmek istiyor.

3) İçişleri Bakanlığı’nın koordinatörlüğünde sorunun bütün yönleriyle çözümü için kapsamlı bir paket hazırlanıyor ve buradaki plan ve projeler tartışmaya açılacak.

4) Tartışmayla eşzamanlı olarak birtakım yeni düzenlemeler, gecikmeksizin hayata geçirilecek.

Sorunun çözümünü gerçekten isteyen ve “kim neyi nasıl yaparsa yapsın bu sorunu çözmek mümkün değil” gibi bir karamsarlığa sahip olmayan biri için Bakan Atalay’ın dünkü üslubu ve tarif ettiği çözüm zemini oldukça ümit verici. Fakat çok zorlu bir sürecin içine girmiş olduğumuz da muhakkak. Zira Türkiye toplumu ne zamandır “uzlaşma” yerine “kamplaşma” ya odaklanmış durumda; buradan sağlıklı bir mutabakat platformu yaratmak çok güç olacağa benziyor.

Öte yandan çözümsüzlükten beslenen epey iç ve dış odak var ve bunların süreci sabote edebilme kapasiteleri asla yabana atılamaz. Fakat Atalay’ın dediği gibi hükümet çözüm için “kararlı, azimli ve cesur adımlar” atarsa çözümsüzlük cephesinin direncini kırmak mümkün olabilir.

Görev dağılımı

Bu noktada herkese çok görev düşüyor:

“Devlet yan çizmemeli, geri adım atmamalı;

” Hükümet, DTP dahil tüm siyasi partileri ve STK’ları sürece katmak için elinden geleni yapmalı;

“CHP ve MHP olabildiğince ” kolaylaştırıcı “ pozisyon arayışına girmeli;

“Kürt hareketi “zafer kazanmış” havalarından sıyrılıp, şart dayatmaktan vazgeçip ve Türk kamuoyunun hassasiyetlerini de göze alarak aktif bir şekilde sürece dahil olmalı;

“Medya da işin ciddiyet ve kırılganlığını gözeterek, toplumun tüm kesimlerini özgür ve demokratik bir tartışma ortamına çekmek için elinden geleni yapmalı.

“Başlamak yolun yarısıdır” derler, Türkiye Kürt sorununun çözümü için iyi bir başlangıç yaptı, umarım devamı gelir. Hayırlısı olsun.

DİĞER YENİ YAZILAR