İçinizde daha önce duymuş olanlarınız vardır ancak “Acem Ergenekonu” tabiriyle şahsen ilk kez dün karşılaştım. 22 Temmuz operasyonun ana tartışma konusu olduğu anlaşılan “Selam-Tevhid Terör Örgütü” soruşturmasını zamanında yürüten Adnan Çimen, son günlerde yoğun bir şekilde kullandığı twitter hesabında dün şöyle yazmıştı: “Anlaşılan soruşturma sürecinde Osmanlı’nın son döneminden itibaren devlete sızan Acem Ergenekonu suç üstü yakalanmış, bunun verdiği derin hayal kırıklığı ve öfkeyle 7000 kişi dinlendi yalanıyla ortaya konularak, görevini yapanlara linç hareketi başlamıştır.”
İddia hayli iddialı. İran ajanları daha Osmanlı’nın son döneminde devlete sızmış, günümüze kadar her iki ülkede de çok köklü değişikliler, altüst oluşlar yaşanmasına rağmen bu “devlet içindeki devlet” yapılanması günümüze kadar (herhalde güçlenerek) varlığını korumuş. Nihayet cesur bazı polis şefleriyle savcı ve yargıçlar olaya el koymuşlar. Ama İran ajanları yine güçlerini konuşturmuşlar ve tasfiyeyi engellemişler...
Ayrımcı dil
İlkin kullanılan dile bakalım: Daha önce dolaşıma sokulan “Acem uşakları”, “Acem palavrası”, “Acem oyunu” gibi “Acem Ergenekonu” da ayrımcı bir tanımlama. Çünkü “Acem” derken bir kavmi, insanları tarif ediyoruz. Onların devletlerinin herhangi bir kusurunu tüm İranlılara atfetmek kesinlikle yanlıştır ve İranlılarda Şiiliğin yaygın olması nedeniyle, örtülü de olsa mezhep ayrımcılığını içeren boyutları da vardır.
Peki savcı Çimen’in çizdiği tablo gerçeği ne derece yansıtıyor olabilir? Medyanın bir bölümü (özellikle Fethullah Gülen cemaati medyası), kabarık soruşturma dosyasının birebir kopyaları olan yayınlarla sizi iddiaların doğru olduğuna ikna etmeye çalışırken hükümete yakın medyada da bunları çürütmeye yönelik kayda değer argsıralanıyor.
Normal şartlarda böylesi tartışmalı durumlarda son sözü bağımsız ve tarafsız yargı söyler ama ülkemizde böyle bir imkanın mevcut olmadığı ortada. Bu nedenle, kafası karışık olanlara bir nebze olsun yardımcı olabilmek için birkaç noktaya dikkat çekmek istiyorum:
Tipik bir torba soruşturma
- Selam-Tevhid Örgütü adlandırması dün de yanlıştı, bugün de yanlış. Yaklaşık 15 yıl önce polis, İran çizgisinde İslamcılık yapan bazı kişilerin çıkardığı dergilerin isimlerinden hareketle terör örgütü çıkarmaya kalktı ve hatasından döneceğe benzemiyor.
- Uğur Mumcu, Muammer Aksoy gibi aydınları öldürmekten mahkum olanlar doğrudan İran istihbaratının uzantısı olan “Kudüs Ordusu” ya da “Kudüs Savaşçıları” diye bilinen yapıyla alakalıydılar. Günümüzdeki operasyonun da aynı yapıya yönelik olma ihtimali yüksek. Ama “Selam-Tevhid” adında ısrar edince, bu “örgüt”ün torbasına her türden kişiyi doldurmak daha kolay olsa gerek.
- Bu soruşturma kapsamında, örneğin çözüm sürecinin önde gelen aktörlerinin teknik takibe alınmış olması, bunu kotaranların “Acem Ergenekonu” dışında başka stratejik hesapları olduğuna işaret ediyor.
- Ergenekon, Balyoz, Odatv, KCK, Devrimci Karargah gibi davalarda da sık sık alakasız kişilerin bunlara dahil edilmiş olduğunu görmüştük. Bu sefer de tespit edilmiş bazı İran ajanlarından hareketle bir şekilde hükümeti de hedef alacak bir “torba soruşturma” hazırlanmışa benziyor. Dolayısıyla Selam-Tevhid dosyasının 17 ve 25 Aralık yolsuzluk/rüşvet soruşturmalarıyla koordineli olarak hazırlanmış olduğunu düşünebiliriz.
- Bu dosyanın en kritik yönü MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın “İran ajanı” olarak suçlanması. Son zamanda çok sık karşılaştığımız “Doğruysa korkunç, yalansa daha korkunç” cümlesini gerektiren türden bir iddia bu. İlginçtir, bu iddia şu günlerde, ilk günlerin aksine, daha kısık sesle ve dolaylı olarak dile getiriliyor. Bana “bu iddia doğru olabilir mi?” diye soranlara genellikle şu cevabı veriyorum: “Hanefi Avcı’nın Devrimci Karargah’tan, Ahmet Şık’ın Ergenekon’dan yargılanabildiği ülkede Fidan da pekala İran ajanlığından yargılanabilirdi. Ama Avcı’nın Devrimci Karargah’tan, Şık’ın Ergenekon’dan olduğuna, onlara bu tezgahı kuranlar dahi hiç inanmadı.”
Sonuç olarak: Çok esrarengiz bir dosyayla karşı karşıyayız. Karşılıklı suçlamalar tırmanarak sürecek gibi. Bu esasında psikolojik bir savaş ve bu durumlarda hep olduğu gibi, taraflar reddedilmesi imkansız bazı doğruların yanına çok sayıda yalan katabilirler. Serinkanlı davranıp o az sayıdaki doğrularla yetinmek en iyisi olabilir.