Türkiye-İsrail ilişkileri nereye gidiyor?” diye sorulacak olursa cevabım kesinlikle “İsrail’i bilmem ama Türkiye için iyiye gidiyor” olacaktır. Davos’taki “one minute” çıkışını başından itibaren eleştiren az sayıdaki gazeteciden biri olmamdan hareketle beni “tutarsızlık” la suçlayanlar olacağına eminim. Olabilir, ancak bu kişilere, merkez medyada, Filistin seçimlerinin hemen ardından Hamas lideri Halid Meşal’in Ankara’ya davet edilmesini “riskli ama cesur ve doğru bir hamle” olarak savunmuş ender kişilerden biri olduğumu da hatırlatmak isterim.
Uzun zamandan beri Türkiye’nin İsrail ve batı dünyasındaki Musevi lobileriyle ilişkilerini gözden geçirip yeniden yapılandırması gerektiğini savunuyorum. Fakat bunu yaparken Yahudi düşmanlığına (anti-semitizm) asla pirim verilmemesi gerektiğine de dikkat çekmeye çalışıyorum. Hamas ziyareti, son tatbikat olayında olduğu İsrail ile askeri ve stratejik ilişkilerin azaltılması gibi “çalışılmış” inisiyatifler, kısa vadede bazı krizlere yol açsa da orta ve uzun vadede daha sağlıklı bir ilişki zemininin oluşturulmasına yardımcı olacaktır. Nitekim ilk gün onca gürültü koparılan Hamas ziyaretinin, Türkiye’nin (ve AKP iktidarının) elini güçlendirmiş olduğunu görüyoruz.
Fakat Davos’taki gibi fevri çıkışlar (bazılarının iddia ettiği gibi Erdoğan’ın bunu önceden hazırlamış olduğuna hiç inanmıyorum) ilişkilerinin yeniden yapılandırılmasından çok rayından çıkmasına ve en kötüsü zaten toplumumuzda var olan anti-semitizmi daha da kışkırtmaya yol açabilir.
Bu nedenle, Başbakan Erdoğan’ın, İsrail’in tatbikata sokulmamasını teknik bazı bahanelerle açıklamaya çalışmak yerine “halkımız istemedi” diye doğrudan siyasi bir çıkış yapmasını isabetli buluyorum. Öncelikle şunu vurgulayalım: Böyle bir konu halkoyuna sunulacak olsaydı herhalde ezici çoğunluk İsrail savaş uçaklarının Konya’ya gelmesine karşı çıkardı. Ardından, lafı dolandırmak yerine İsrail ile açık ve net konuşmanın her iki taraf (ve hatta ABD gibi ilgili üçüncü taraflar) için daha hayırlı olduğunun altını çizelim.
Peki bundan sonra ne olur? Kuşkusuz hem İsrail’den, hem de Batı’daki Musevi lobilerinden çok sert eleştiriler gelecektir ancak bunların sonuç alıcı olduğunu sanmam. Zira dün Habertürk’te Umur Talu’nun da yazmış olduğu gibi, İsrail ve ABD’deki bazı güç odakları Türkiye’de de işbirlikçileri bularak AKP hükümetini devirebilmek için epey çaba sarf etmişler ancak emellerine nail olamamışlardı. Bundan sonra olabilmeleri daha da imkansızdır.
Açılım yerine soruşturma açıldı
Milliyet’ten Tolga Şardan’ın haberine göre, Ankara Özel Yetkili Cumhuriyet Başsavcılığı, 1 Ağustos’ta Ankara’da Polis Akademisi’nde düzenlenen, İçişleri Bakanı Beşir Atalay ile benim de aralarında bulunduğum 15 gazetecinin katıldığı “Türkiye Modeline Doğru” başlıklı çalıştay hakkında soruşturma başlatmış. Habere göre savcılık soruşturmayı “anayasa ihlali” iddiasıyla yürütüyormuş. Hükümetin, daha sonra adını iki kez değiştirdiği “Kürt açılımı” nın startını bu çalıştayla vermiş olması; çalıştayın düzenlendiği yer; katılımcılar vs. muhakkak tartışılır, tartışıldı da. Fakat ülkenin en önemli sorununun çözümüne katkıda bulunmak için yapıldığı aşikâr olan bu toplantıyla anayasanın ihlal edildiğini ileri sürmek şahsen bana çok abartılı ve haksızca geldi. Fakat MHP Lideri Bahçeli’nin hemen biz katılımcıları “kötü adam” ilan ettiği; kamuoyunun bir bölümünün ve bu arada çok sayıda meslektaşımızın da bu damgalamayı çok beğendiği düşünülürse bu tür girişimleri normal karşılamaktan başka bir şey gelmiyor elden. Soruşturma sonucu bir dava açılacağını sanmıyorum ancak açılsa da bunun yargılanacak olanları yaralayacağını hiç düşünmüyorum.