Ülkemizde insan hakları alanında özellikle 12 Eylül 1980 askeri darbesinden belli bir süre sonra belirgin bir hareketlilik gözlendi. Önce cezaevlerindeki sol görüşlü tutuklularla dayanışma amacıyla başlayan insan hakları hareketinde kısa bir süre sonra Kürt siyasi hareketi damgasını vurmaya başladı. Bu alanda en etkili örgütlenme tabii ki 1986’da kurulan İnsan Hakları Derneği’dir (İHD).
İslamcıların bu alanda etkili olmaya başlamasının miladıysa hiç kuşkusuz Ocak 1991’de İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği’nin (Mazlum-Der) kurulmasıdır. Mazlum-Der’in kuruluşunun İslami hareket içinde küçük çaplı bir devrim etkisi yaratmış olduğunu hatırlıyorum. Çünkü ülkemizde dindarlar ne kadar sistem dışına itilseler, baskı ve zulüm görseler de, ana gövdeyi oluşturan cemaatlerin ezici bir çoğunluğu devlete itaati esas almış; hak ve özgürlüklerini açık mücadele ve direnişler değil de kapalı kapılar ardında, genellikle dolaylı pazarlıklarla elde etmeyi benimsemişlerdi.
Mazlum-Der’in İslami camiada yarattığı ikinci önemli şaşkınlık, başörtüsü gibi doğrudan dindarları ilgilendiren konulara ek olarak Kürt sorunu gibi hassas alanlarda da söz söylemesi, tavır alması oldu. Batı’da kaygı ve kuşkulara yol açan bu tutum, derneğin Kürt İslamcılar nezdindeki itibar ve etkisini de arttırdı.
Akredite İslamcılık
Bakmayın bugün herkesin birer kahraman edasıyla dolaşmasına, temel hak ve özgürlükler konusunda çok kritik bir dönem olan 28 Şubat sürecinde İslamcılar büyük ölçüde sınıfta kalmışlardır. Bunun neden ve nasıllarını tartışmayı başka yazılara erteleyip bu yazıda İslamcıların 10 yıllık AKP iktidarındaki insan hakları performansını tartışmak istiyorum.
Gerek AB sürecine bağlı olarak ilk yıllarda tanık olunan genel demokratikleşme, gerekse İmam-Hatip Liseleri, başörtüsü gibi doğrudan dindarları ilgilendiren sorunlarda kademeli de olsa kaydedilen iyileşmeler nedeniyle İslamcılardan kaynaklanan bir insan hakları aktivizmine pek tanık olmadık ki bu bir ölçüde normaldi. Ama özellikle Kürt açılımında frene basılmasıyla başlayan “duraklama” döneminde İslamcıların hak ve özgürlükler alanında sessiz kalmasını normal olarak görmek mümkün değildir.
Bu durumun iki ana nedeni var. Birincisi, Eylül ayındaki iki yazımda
(http://rusencakir.com/Bir-devlet-projesi-olarak-Turkiyede-Islamcilik/1820
http://rusencakir.com/AKPden-bagimsiz-Islamcilik-kaldi-mi/1821)
ileri sürdüğüm gibi İslamcılığın büyük ölçüde AKP iktidarına bağımlı hale gelmesi ve AKP’nin de hükümet olmanın ötesinde devlet olmasıyla birlikte İslamcılığın da bir devlet projesi haline gelmiş olmasıdır.
İkinci neden de bizde insan hakları mücadelesi, kişinin sadece kendi haklarını savunması olarak algılandığı için İslamcıların AKP döneminde fazla bir şikayetlerinin kalmamış olmasıdır.
Mazlum-Der istisnası
Bereket AKP hükümetinin çizdiği sınırlarla yetinmeyen İslamcılarımız hâlâ var ve bu noktada en dikkat çekici işlerin altına, AKP eski Adıyaman Milletvekili Ahmet Faruk Ünsal’ın başkanlığa gelmesinin ardından (tabii onun eşcinselliği bir tür hastalık olarak tanımlamış olduğunu unutmamız mümkün değil) belirgin bir dinamizm yakalamış olan Mazlum-Der imza atıyor. Mazlum-Der’in geçen hafta sonu dağıtılan geleneksel insan hakları ödüllerini kazananların listesini en taze örnek olarak verebiliriz:
Aydın Durmuş Hukuk Ödülü: Kamuoyunda taş atan çocuklar olarak bilinen ve yaşları küçük olmasına rağmen Terörle Mücadele Kanunundan (TMK) yargılanarak ağır cezalara çarptırılan çocuklar ve vicdani red davaları için kamuoyu oluşturulmasında gösterdiği gayret ve özellikle TMK’da yapılan değişikliklerde başkaca hukukçu kişi ve kurumlar ile birlikte sunduğu katkı nedeniyle Mehmet Atak;
Basın Ödülü: Uludere/Roboski’de 34 sivilin hayatını kaybetmesinden sonra kuruluşundan bu yana emek verdiği ve uzunca bir süredir Washington temsilciliğini sürdürdüğü Yeni Şafak Gazetesinden ayrılma pahasına kaleme aldığı yazılar nedeniyle Ali Akel;
Halklar Arası Dayanışma Ödülü: Kırım Tatarlarının hakları için verdiği insan hakları mücadelesi nedeniyle birçok kez sürgüne ve çalışma kamplarına gönderilen, hapse atılan Mustafa Cemiloğlu;
Vefa Ödülü: “28 Şubat’ın en zorlu günlerinde kendisine karşı organize bir linç kampanyası yürütülmesine rağmen, 28 Şubat’ın aktörlerine karşı adalet ve özgürlük talebini yüksek sesle dile getirmesi ve 28 Şubat’ta başörtülülerin özgürce kamuda ve üniversitelerde yer alabilmelerini savunması” nedeniyle Ahmet Kaya;
İnsan Hakları Mücadelesi Ödülü: Uludere/Roboski Aileleri.
Mazlum-Der’lilere üstlenmiş oldukları güç misyonda başarı diliyorum.
İslamcıların temel hak ve özgürlüklerle imtihanı
Haberin Devamı