Hilafeti Kürdistan’a taşıma: Şunu akılda tutmakta yarar var: Kürdistan’da çok güçlü İslami bir damar var. Hem Türkiye, hem Irak, hem Suriye’deÖ Buradan El Kaide ve IŞİD gibi türevleri de besleniyor. Mesela IŞİD’te savaşanların içinde Suriyeli Kürt daha az olmak üzere çok sayıda Türkiyeli ve Iraklı Kürt var. Buna karşılık IŞİD’in Güney’de, yani Şii Araplar içinde yuvalanmasının imkanı ideolojik/teolojik nedenlerle hiç yok. Dolayısıyla IŞİD’in İslam devletini Kürdistan’a taşıma gibi bir niyeti var ve bu hiç yabana atılmamalı.
Washington’un gözde müttefiki: Amerikan uçaklarının Erbil’e yöneldiği söylenen IŞİD güçlerini bombalaması aklıma 11 yıl önceki bir olayı getirdi: Amerikan ordusunun Irak’ı işgal ettikten kısa bir süre sonra, 2003 Mayıs ayında Halepçeyle İran sınırı arasında küçük bir bölgede üstlenmiş olan El Kaide çizgisindeki Ensar el İslam örgütüne geniş kapsamlı bir operasyon düzenlemiş ve Celal Talabani liderliğindeki Kürdistan Yurtseverler Birliği’nin en ciddi rakiplerinden birini büyük ölçüde tasfiye etmişti. Musul’un düşmesine ses çıkarmayan Washington’un Erbil söz konusu olunca devreye girmesi öncelikle ABD’nin Irak’taki önde gelen müttefikinin Kürtler olduğunu kanıtlıyor.
Irak Kürdistanı’nın direnme gücü: Peşmergelerin Şengal, Mahmur gibi yerleşim birimlerini, Irak ordusunun Musul’u terk etmesini çağrıştırır şekilde terk etmeleri kafaları karıştırdı. IŞİD’in ağır silahları bunun tek gerekçesi olabilir mi, sanmıyorum. Belli ki Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin (IKBY) silahlı güçlerini motive etme diye bir sorunu var. Bunun nedenleri üzerine çok şeyler söylenebilir, şimdilik dünkü yazımızda da altını çizdiğimiz, IŞİD’in tepesindeki “stratejik akıl”ın Kürtlerdeki zaaf noktalarını çok iyi analiz etmiş olduklarını vurgulamakla yetinelim.
KCK/PKK’nın inisiyatifi: Haziran ayı ortasında “PKK neden IŞİD ile savaşmaya talip?” (http://rusencakir.com/PKK-neden-ISID-ile-savasmaya-talip/2690) başlıklı yazımı “PKK birinci Körfez Savaşı ve Irak’ın işgalinden büyük ölçüde kârlı ve güçlenerek çıktı. Suriye ve Irak’taki yaşanan krizlerden de benzer şekilde istifade etmek isteyen örgütün önü bugün itibariyle büyük ölçüde açık görünüyor” diye bitirmiştim. Daha iki ay olmadan IŞİD ile Suriye’den sonra Irak’ta da savaşmaya başladılar. Ancak bu savaşın nasıl evrilebileceğini kestirmek için çok erken. Zira IKBY’nin IŞİD ile topyekun bir savaşın sorumluluğunu üstlenmemesi halinde PKK’nın işi hiç kolay olmayacaktır. Öte yandan PKK’nın Türkiye ve Suriye’den sonra Irak’ta da baş aktörlerden biri haline gelmesini istemeyecek çok güç var ki bunlardan biri de Erbil yönetimi.
Ankara’nın muhtemel tavrı: Bundan iki yıl önce Suriye’nin Türkiye sınırına yakın bazı yerleşim birimlerinde, PKK çizgisindeki PYD’nin bayrakları ve Abdullah Öcalan’ın posterlerinin asılması Ankara’da tam bir infial yaratmıştı. Örneğin Başbakan Erdoğan, 2012 Temmuz ayındaki UlusaSeleniş konuşmasında “Türkiye, bu oldu bittilere asla göz yummaz. Güvenliğimizi tehdit eden, iç barışımıza ve huzurumuza yönelik her girişim, her eylem karşısında kararlı bir duruş sergilemeye, aktif tutum izlemeye devam edeceğiz.” Erdoğan daha sonra da “Kuzeyde oluşacak bir yapılanma bizim için bir terör yapılanmasıdır. Oraya müdahale e tmek bizim en tabii hakkımızdır” dedi. Geçen süre zarfında gerek Suriye, gerekse Irak’ta bir dizi vahşete ve katliama imza atmış olan, bölgenin dengelerini altüst eden ve daha da edeceğe benzeyen IŞİD hakkında Ankara’nın bu netlikte bir tavır almamış olması yadırgatıcı.
Ancak artık işler değişiyor gibi. Zira IŞİD, Sünni Arapların gasp edilen haklarını almanın ötesinde hamleler atıyor ve Ankara’nın Irak’taki stratejik partneri olan IKBY’yi de tehdit ediyor. Öte yandan PKK’nın Irak ve Suriye’deki IŞİD belasını bertaraf etmede etkili bir rol üstlenme ihtimali ve bunun kendisine kazandıracağı itibarın da Ankara’yı tedirgin ettiğini düşünebiliriz.
Dolayısıyla AKP hükümetinin, kısa sürede yaşanması mukadder olan hızlı, sert ve kanlı gelişmeleri öngörerek pozisyonlarında ciddi değişikliklere gitmesi mümkün. Ancak IŞİD’in elindeki rehineler nedeniyle her istediğini istediği şekilde yapabilme imkanının pek olmadığını da kabul etmek durumundayız.
Not: Gazetecilerin seçimlerde oylarını açıklamalarının doğru olmadığını düşünüyorum. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin Türkiye’ye hayırlı olmasını diliyor ve tüm seçmenleri oylarını kullanmaya davet ediyorum.