ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, (IŞ)İD’e karşı ‘savaş’ değil ‘mücadele’nin söz konusu olduğunu söyledi. 11 Eylül 2001 terör saldırılarının ardından ABD Başkanı Bush’un ‘terörle mücadele’ yerine ‘teröre karşı savaş’ ilan etmiş olmasının faturası tüm yerküreye kesilmişti. Bu açıdan bakıldığında (IŞ)İD’e karşı savaş değil de mücadele perspektifi doğru gözüküyor.
Peki nasıl bir mücadele? ABD Başkanı Obama’nın Çarşamba günü açıkladığı stratejiyi ‘genel’ açıdan ele almıştık. Bugün biraz daha detaya inelim ve Irak ile Suriye’de (IŞ)İD’e karşı mücadelede yaşanabilecekleri tartışalım. Önce Irak:
Sünnileri kazanmak
2003’deki Amerikan işgalinin başından itibaren Irak’ta temel sorun Sünni Arapların kalplerini ve zihinlerini kazanmak olmuştur. Zira sayıca çok olan Şiiler sistemin merkezine geçtikleri; Kürtler de bağımsızlık perspektifini kaybetmeden, federal bir yapıya sahip oldukları için memnundular. Buna karşılık yıllarca Irak’a hükmetmiş olan Sünniler, Maliki yönetiminin bariz ayrımcı politikalarının da etkisiyle kendilerini dışlanmış hissediyorlardı. (IŞ)İD’in öncülüğünde Musul’un Bağdat’tan koparılması, o ana kadar umutsuzca başkaldırmaya çalışan Sünni Araplara büyük bir özgüven verdi. Eğer Irak’ta (IŞ)İD yenilmek isteniyorsa Sünnilere çok cazip teklifler sunulması lazım. Fakat şu aşamaya kadar genellikle kendilerine ‘havuç’tan çok ‘sopa’ gösteriliyor. En çok dile getirilen ve daha önce defalarca denenmiş olan Sünni aşiretleri satın alma formülünün ne kadar işe yarayacağı şüpheli.
Kürtleri silahlandırmak
Musul’un düşmesinden sonra Bağdat’a yönelmesi beklenen (IŞ)İD’in birdenbire Kürtlere ve onlarla içiçe yaşayan azınlıklara saldırmasıyla sadece Irak ordusunu daha iyi donatmanın işe yaramayacağı anlaşıldı. Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ne (KBY) bağlı güçlerin ağır silahlarla donatılması ve kendilerine bunların eğitiminin verilmesi yolunda Batı’da bir görüş birliği oluşmak üzere. Ancak ciddi bir sorun var: Peşmergenin Şengal, Mahmur, Kerkük gibi birçok yerde (IŞ)İD’e karşı PKK çizgisindeki HPG ve YPG gibi yapılarla birlikte savaşıyor. Ankara’da peşmergeye yapılacak destekten PKK’nın istifade etme ihtimalinden ciddi olarak kaygılanıyor.
Suriye’ye gelecek olursak: “Düşmanımın düşmanı düşmanım”
Obama’nın (IŞ)İD’i yenmek için Suriye’ye de müdahale etme noktasına gelmesinin isabetli olduğunu dün vurgulamıştık. Ancak (IŞ)İD ile mücadeleyi esas olarak yerel unsurların sırtına yükleyince Suriye’de işler karışıyor. Çünkü burada Bağdat ve Erbil gibi devlet yapılanmalarıyla ve onlara bağlı düzenli ordularla işbirliği yapmanın imkanı yok. Zira Obama açık bir şekilde Beşşar Esad rejimiyle herhangi bir ilişki içinde olmayacaklarını beyan etti. Dolayısıyla geriye rejim muhalifi diğer gruplar ve Kürtler kalıyor.
İlk bakışta (IŞ)İD Suriye’de nerdeyse tüm diğer muhaliflerle kanlı bıçaklı olduğu için Obama’nın stratejisi makul görülebilir. Fakat “düşmanımın düşmanı dostumdur” formülü burada pek işlemiyor çünkü Kürtleri saymazsak, (IŞ)İD’e belli ölçülerde diş geçirebilecek muhalif örgütlerin çoğu ABD’nin terör listesinde yer alıyor. ABD’nin eski Ankara Büyükelçisi Francis Ricciardone’nin söylediklerinden, Washington ile Ankara arasında Suriye konusunda en büyük görüş ayrılığının Nusra Cephesi, Ahrar el Şam gibi gruplarla ilişki kurup kurmamaktan çıktığı anlaşılıyor.
Ankara’ya rağmen PKK
Dolayısıyla Suriye’de (IŞ)İD’e karşı mücadelede Kürtlere beklenenin ve güçlerinin çok ötesinde bir misyon yüklenebilir. Ancak Kürtlerde inisiyatif büyük ölçüde PYD’de ve Abdullah Öcalan çizgisindeki bu yapılanmanın hem Ankara, hem de Erbil ile ciddi sorunları var. Erbil yönetimi, Şengal’de Ezidilerin yardımına ilk olarak PYD’nin silahlı kolu olarak bilinen YPG’nin koşmasından sonra tutumunu belli ölçülerde yumuşattı. Ancak Ankara’nın, her ne kadar çözüm sürecinde kısa süre içerisinde çok adım atılacağını deklare etmiş olsa da, PKK’nın Irak’ta, ama en çok da Suriye’de bu kadar çok öne çıkmasından memnun olmadığı ve bunu engellemek isteyeceği muhakkak. Öte yandan PKK’nın da (IŞ)İD ile birlikte eline geçen fırsatları sonuna kadar değerlendirmek isteyeceği de ortada.
Esad’ın geleceği
AKP iktidarının yeni (IŞ)İD stratejisine mesafeli yaklaşmasının ilk görünür nedeni 49 diplomatın bu örgütün elinde rehin olması. İkincisi, PKK’nın bölgesel bir aktör olarak tescili. Üçüncü olarak, (IŞ)İD’in terör faaliyetlerini Türkiye’ye de taşıma ihtimalinin verdiği tedirginlikten söz edebiliriz. Son olarak, (IŞ)İD’e karşı mücadelede Suriye’ye epey ağırlık verilecek olmasının Esad rejiminin ömrünü iyice uzatacağı gerçeğinin de Ankara’yı çok rahatsız ettiğini düşünebiliriz.
Sonuç olarak: Türkiye’nin (IŞ)İD’e karşı mücadelede fazlasıyla aktif olması pek mümkün gözükmüyor. Türkiyesiz bu işin başarı şansı da pek yüksek değil. Ama Türkiye yok diye Obama ve müttefikleri bu planı hayata geçirmekten vazgeçecek değiller. Dolayısıyla kısa vadede sonuç alma ihtimali düşük olan bu strateji bölgedeki dengeleri çok daha fazla altüst edebilir ve Türkiye de, ne kadar dışında kalırsa kalsın, bunun doğurcağı sonuçların ağır faturasını ödemeyi sürdürür.