AKP’nin ön savunma için ek süre istememesi, iktidar partisinden karmaşık ve birkaç ayaklı, ama illa ki Anayasa değişikliğini de içeren bir strateji bekleyen bizleri şaşırttı. Anlaşılan AKP Anayasa’ya dokunmayacak ve savunmaya ağırlık verecek.
Erdoğan’a yakın bir isimle ek süre istememe kararının gerekçelerini tartıştığımda öncelikle şu noktanın altını çizdi: “Başbakan kesinlikle bu sorunun bir an önce sonuçlanmasını istiyor.” Peki Erdoğan dava sonucunda aklanmayı umuyor mu? Bu soruya doğrudan ve açık cevap veren AKP’li bulmak çok zor, ancak edindiğim izlenime göre Başbakan ve yakın çevresi, ne kadar iyi savunma yaparlarsa yapsınlar Anayasa Mahkemesi’nden kapatma ve siyasi yasak kararı çıkmasını engellemelerinin çok ama çok zor olduğunu düşünüyorlar.
‘Ver kurtul’-‘vur kurtul’
Gelinen aşamadan AKP içi ve dışında epey etkili olan ‘vur kurtul’cuların hiç de memnun olmayacakları açıktır. Davayı ‘hukuk yoluyla darbe’ olarak gören bu kesimler AKP’lilerin ağızlarıyla kuş tutsalar haklarında ‘önceden verilmiş’ kararı değiştirmelerinin mümkün olmayacağını, bu nedenle ne yapıp edip Anayasa’yı değiştirmeleri gerektiğini savunuyorlar. CHP ve MHP’den yardım gelmeyeceğinin kısa sürede anlaşılmasıyla da AKP’nin tek başına yola çıkması ve değişiklikleri referanduma götürmesinde ısrarcı oldular.
Ancak yine AKP içi ve dışında belki de eşit ölçüde etkili olan ‘ver kurtul’cular referandumun çok tehlikeli sonuçlara yol açabileceğini vurgulayıp bunun yerine AKP karşıtlarının bazı taleplerini ciddiye alıp kimi (geri) adımların atılması gerektiğini savundular. Fikret Bila’nın Pazartesi günü Milliyet’te çıkan röportajında adı verilmeyen üst düzey bir AKP’li, gerekirse MGK’da bu konuların tartışılabileceğini ve bunların ışığında bazı bakanların kabine dışı bırakılıp türban konusunda yeni Anayasa değişiklikleri yapılabileceğini söyledi.
Ne vurarak ne vererek
AKP’de kriz yönetiminin tek sorumlusunun Erdoğan olduğunu biliyoruz. Anladığım kadarıyla Başbakan ne ‘vurarak’, ne de ‘vererek’ kurtulmasının mümkün olmadığı sonucuna vardı. ‘Vurması’ durumunda gerilimin daha da tırmanacağını; ‘vermesi’ durumundaysa, bunun bir zaaf görüntüsü yaratacağını ve vermenin de bir sonu olmayabileceğini gördü. Diyelim ki pazarlığa razı oldu, kiminle masaya oturacaktı? Diyelim ki Baykal ile oturdu. Ona “Kabinede kimleri istemiyorsunuz?” diye sorduğunda “Sizi” cevabını alsa ne yapabilecekti?
Yazının başında değindiğim Erdoğan’a yakın isim, daha önceki Anayasa’yı değiştirme tartışmalarının ‘kendine güvensizlik’ imajı yarattığını söyledi ve şöyle devam etti: “Halbuki Başbakan ek süre istemediğini söyleyerek kendine ne kadar güvendiğini de göstermiş oldu.”
Eğer Erdoğan sahiden davanın bir an önce sonuçlanmasını istiyorsa -ki öyle gözüküyor- ve yine eğer Erdoğan davanın ucundan kapatma ve siyasi yasak çıkmaması konusunda fazla ümitli değilse niye bu kadar acele ediyor? Kaynağım buna çok açık ve kesin bir cevap verdi: “Çünkü Türkiye’nin en az bedelle bu krizden çıkmasını arzuluyor.” Bu, AKP liderinin ülke çıkarları uğruna birtakım şeylerden fedakarlık etmeye, siyasi kariyerini riske atmaya hazır olduğu anlamına gelir. Çok kişi bu tespitle alay edebilir ancak kendisini yıllardır izlemeye çalışan bir gazeteci olarak AKP liderinin sahiden böylesi bir ruh hali içinde olmasının kuvvetle muhtemel olduğunu düşünüyorum.
Bu noktada aklıma hep Erdoğan’ın da ilk günlerde kullandığı “giyotine kafasını uzatma” benzetmesi geliyor. Erdoğan ne düşünür bilmem ama şu haliyle AKP liderinin kafasını giyotine uzatmakta olduğunu söylemek çok abartılı olmayacaktır.
İşi uzatmak istemeyen Erdoğan kafasını giyotine uzatıyor
Haberin Devamı