12 Eylül 1980 askeri darbesinden kısa bir süre sonra, 9 Şubat 1981 günü gözaltına alındım ve İstanbul Emniyet Müdürlüğü 1. Şubesi’nde (şimdiki Terörle Mücadele’ye denk geliyor) diğer yüzlerce kişi gibi yoğun bir şekilde işkence gördüm. İşkence aralarında alt kattaki hücrelere indirildiğimizde aramızdaki sohbetlerin büyük kısmı, eğer ileride bir gün işkencecilerimizi ele geçirirsek ne yapacağımız üzerineydi. Orada dile getirilen “intikam fantezileri”nin hiçbir önemi yok, önemli olan o şartlar altında bile içimizden bazılarının, her ne şart altında olursa olsun asla kimseye işkence yapmayacaklarını oldukça açık ve kararlı bir şekilde dile getirmeleriydi.
Bizler, sürekli olarak, farklı farklı konularda “hesap soracağız” sloganlarının atıldığı faaliyetler içinde yoğrulmuş bir kuşağız, ama zaman geçtikçe, tabii eski gücümüzden de uzaklaştıkça, içimizdeki intikam duyguları, hesap sorma heyecanı giderek köreldi. İyi mi oldu bilmiyorum ama çoğumuz birer “makul insan” haline geldik.
Fakat 12 Eylülcüler makul olandan o kadar uzak, o kadar acımasız ve insanlık onuruna o kadar saygısızdılar ki yaşadıklarımızı istesek bile unutabilecek durumda değiliz.
Bütün bunları niye mi yazıyorum? Dünkü yazımı 12 Eylül’ün intikamını bugünkü subaylardan almak istediğim ve dolayısıyla son Balyoz tutuklamalarından memnun olduğum şeklinde okuyanlar olmuş. Yanılıyorlar. Benim yaptığım, günümüzde tutuklanan subaylara “aramıza hoşgeldiniz” demekten ibaret.
Bu arada zamanında bir askeri cezaevinden diğerine nakledildiğimizde, görevli subayların büyük bir şehvetle bize reva gördükleri “hoşgeldin dayağı” gibi sadist bir uygulamaya tevessül edecek de değilim.
Evet, aramıza hoşgeldiniz! İçinizden bazıları 12 Eylül döneminde de görev yapıyordu ve hiçbirinizden o tarihteki adaletsizlikler ve zulümler konusunda üzgün ya da pişman olduğunuzu duymadık.
Şahsen intikam peşinde değilim. Birçok arkadaşımın da bu duyguyu çoktan aşmış olduğunu biliyorum. Ama bizden o dönem hiç yaşanmamış gibi yapmamızı, bütün ülkeyi bir açıkhava cezaevine, hatta işkencehaneye çevirmiş olduğunuzu unutmamızı da beklemeyin. Sizler geçmişin özeleştirisini ciddi ve inandırıcı bir şekilde yapmadıkça, bizler de size bu utancı her vesileyle hatırlatacağız. Eğer buna da “intikam” diyorsanız, varsın adı “intikam” olsun!
Odatv olayı
Dün NTV’deki Yazı İşleri programında da söylediğim gibi, Odatv adlı internet sitesinin polis tarafından basılması ve sahibi Soner Yalçın ile üç çalışanının gözaltına alınması basın ve ifade özgürlüğüne indirilmiş çok ağır bir darbedir. Odatv ve Yalçın’ın muhalif duruşları yüzünden bu operasyonun yapıldığı yolundaki, her geçen gün daha da güçlenen kanaatin savcılar (ve polisler) tarafından nasıl bertaraf edilebileceğini açıkçası kestiremiyorum.
Hemen hemen aynı zamanlarda gazeteciliğe başladığımız Soner Yalçın ile kelimenin gerçek anlamıyla “ayrı dünyaların insanları”yız. Yıllar boyunca temel birçok meselede zıt görüş açılarına sahip olduk. Son olarak Ergenekon, Balyoz gibi soruşturmalara da çok farklı açılardan baktık.
Gazetecilik yapış tarzlarımızın da farklı olduğunu, ilgilisi bilir. Bu noktada, Odatv’yi düzenli olarak izlediğimi, başarılı bulduğumu ama beğenmediğimi rahatlıkla söyleyebilirim.
Ama bir insan sadece kendisi gibi olanların değil, kendisinden farklı düşünenlerin, hatta düşmanlarının da hak ve hukukunu gözetmesi halinde demokrat olabilir. Maalesef Türkiye ve Türk medyası “kendine demokratlar” ile dolu.
Nitekim Odatv baskınından sonra “geç bile kalındı”, “sonra da şunları alın” diye sevinç çığlığı atanları da gördük. Bu “leş kargaları”nın içinde yolları bir ara Odatv ile kesişmiş olanların da bulunması kafaları daha da karıştırıyor.
Medyada kendisi gibi düşünmeyenlere her şeyi mübah görenler sadece tek bir kutupta yer almıyor. Daha geçenlerde bir meslektaşımız, aralarında benim de bulunduğum 25 kişilik bir “kin tutulması” gerekenler listesi yayınladı. Ne diyeyim, Allah sonumuzu hayır etsin!
Üzülmez üzdü
Son bir not İbrahim Üzülmez için. Beşiktaşlı değilim ama sırf onun hatırına olabilirdim. “Temiz” olduğu her halinden belli olan “Deli İbo”nun dünkü basın toplantısını izlerken çok üzüldüm. Detaylara girmeye gerek yok, her halinden pis bir provokasyona kurban gittiği anlaşılan hemşerime sevgilerimi iletiyorum.
İntikam değil hatırlatma
Haberin Devamı