İlk telaffuz edildiği andan itibaren “çatı adayı” önermesini yanlış bulduğumu söyledim ve itirazlarımı iki yazıda (http://rusencakir.com/Bu-adayi-nereden-bulmuslar-yerine-Bu-adayi-da-nereden-bulmuslar-denirse/2660 ve http://rusencakir.com/Cati-aday-onerisine-9-itiraz/2661 ) ifade ettim. Prof. Ekmeleddin İhsanoğlu’nun CHP ile MHP’nin ortak çatı adayı olarak ilan edilmesinin argümanlarımı boşa çıkardığını düşünmüyorum. Bununla birlikte iktidar partisi çevrelerinden gelen ve tedirginlikle karışık saşkınlıklarını açık eden ilk tepkiler, muhalefetin Prof. İhsanoğlu tercihini yabana atmamamız gerektiğini bize gösteriyor.
Acaba Prof. İhsanoğlu’nun adaylığı siyasi iktidarı neden tedirgin etmiş olabilir? Onun adaylığının hükümet çevreleri için sürpriz olduğunu yazan Yeni Şafak Gazetesi Ankara Temsilcisi Abdülkadir Selvi yine de hızlıca sonuca varmaktan geri kalmamış: “Ekmeleddin İhsanoğlu bir proje.”
Ona göre Erdoğan’ın Çankaya’ya çıkmasını önlemeyi, o olmazsa 2015 genel seçimlerine hazırlanmayı amaçlayan “Beykoz Konakları’nın bir projesi” söz konusu.
Benzer tespitleri, aynı gazetede “Yasin Doğan” müstearıyla yazan, Erdoğan’ın siyasi danışmanı Yalçın Akdoğan da yapmış. Ama onun yazısındaki şu cümle bence daha önemli: “Esad ve Sisi destekçiliği, İhvan karşıtlığı gibi hususiyetler, uluslararası düzeyde bir ‘proje’ ortaya konduğunu da gösteriyor.”
Kimin projesi?
Öncelikle, İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) Genel Sekreterliği sırasındaki tavırları nedeniyle İhsanoğlu’nu, Esad ve Sisi destekçisi olarak suçlamanın abartılı olduğunu vurgulamalıyız. Olsa olsa AKP hükümeti kadar radikal bir karşı çıkış sergilememiştir ki bunun da kişisel tercihinden ziyade büyük ölçüde İİT’ye egemen olan Suudi Arabistan ve diğer Körfez ülkelerinin tavırlarından kaynaklandığını düşünebiliriz. Kaldı ki bugün varılan noktada gerek Mısır, gerek Suriye krizlerinde İhsanoğlu’nun savunuculuğunu yaptığı serinkanlı yaklaşım haklı çıktı. Nitekim Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de seçildikten sonra Sisi’yi kutladı.
Doğruluğu-yanlışlığı bir yana, İhsanoğlu’nun, Selvi’nin yazdığı gibi, ülke içindeki bazı çıkar gruplarının ortak projesi olmasının AKP’yi tedirgin edeceğini hiç sanmam, hatta tam tersi bile söylenebilir. Bana göre ilk andan itibaren tanık olduğumuz tedirginliğin ana nedeni, İhsanoğlu’nun milliyetçi-muhafazakâr sağcı camiadaki itibarından ziyade onun uluslararası alandaki ilişkileri.
Batı karşıtlığı yarışı
Akdoğan’ın sözünü ettiği gibi bir “uluslararası proje” belki vardır, ama çok da önemli değil. Esas önemli olan, muhalefetin, ama özellikle CHP’nin küresel sisteme karşı rezervlerinden arınma ve onunla arasındaki mesafeye kapatma yoluna gitmesidir. Ana muhalefet partisinin bu strateji değişikliği 30 Mart yerel seçimleri öncesi başladı. Kemal Kılıçdaroğlu’nun Washington gezisini bu bağlamda değerlendirmek ve Fethullah Gülen cemaatinin bu sürece dahil olmasını da ayrıca kayda geçrimek gerekir.
İlk bakışta CHP’nin “dış”a açılmasının AKP’ye yarayacağı, Erdoğan’ın ülkedeki yaygın Batı aleyhtarlığını kışkırtarak oylarını artıracağı düşünülebilir. Ancak şu noktalara özel olarak dikkat çekmek istiyorum:
1) AKP’nin iktidara gelmesinde ve daha önemlisi orada kalmasında küresel sistemle kurmuş olduğu ilişkinin azımsanmayacak bir katkısı oldu.
2) AKP küresel güçlerle görüş ayrılığına düştüğü zamanlarda ciddi sıkıntılar yaşadı.
3) AKP’nin bu sıkıntıları az hasarla atlatmasının önde gelen nedenlerinden biri muhalefet partilerinin küresel güçlere yakınlaşma arayışına girmemesidir. Özellikle Deniz Baykal dönemi CHP’si birçok konuda AKP’den daha fazla Batı karşıtı pozisyonlar alabildi.
4) Bir süredir küresel güçler AKP’nin yerine alternatifler arıyor, pek bulamadıkları için de “Erdoğansız AKP” ihtimallerini zorluyorlar.
Kılıçdaroğlu’nun da bir müddet Baykal çizgisini takip ettiğini ama sonuç alamayacağını anlayınca direksiyonu dışarıya doğru kırmaya başladığını düşünüyorum. İhsanoğlu sayesinde CHP’nin cumhurbaşkanlığı seçiminden galip çıkması hiç de kolay değil. Bununla birlikte, sadece Batı değil, Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri nezdinde de belli bir prestiji olan İhsanoğlu’nun adaylığı CHP’nin bu “dışa açılma” stratejisinde bir sıçramaya işaret ediyor. Eğer CHP bu stratejide ısrar ederse AKP’yi tedirgin etmeyi sürdürecektir.
Tabii bu stratejinin CHP’de iç kavgalara, hatta kopmalara yol açma ihtimali de hayli yüksek fakat anlaşılan Kılıçdaroğlu bir kâr/zarar hesabı yapıp İhsanoğlu’nda karar kılmış. Bakalım hesapları tutacak mı?