Yıllar boyunca, başta NATO’da birlikte yer aldığı Batılı ülkeler olmak üzere uluslararası topluluğa sürekli olarak “terörizme karşı ortak mücadele” çağrısı yapan Türkiye, hemen yanı başında ABD tarafından oluşturulan, (IŞ)İD terörüne karşı koalisyonda yer almıyor. Üstelik söz konusu koalisyonda açık ya da örtülü bir şekilde PKK ile bağlantılı silahlı örgütlerin yer alacağı anlaşılıyor. Peki Ankara neden tereddütlü? Bunun başlıca 6 nedeni olduğunu söyleyebiliriz:
1) 49 rehine: Tabii ki öncelik (IŞ)İD’in Musul Başkonsolosluğu’nu basıp 49 kişiyi rehin almış olması. Bu hamlesiyle Türkiye’yi Irak ve hatta Suriye’den büyük ölçüde uzak tutmayı başaran (IŞ)İD böylece stratejik açıdan yabana atılmaması gerektiğini kanıtladı. Ankara ise rehine sorununa, bunu haberleştirmeyi medyaya yasaklamak dışında, herhangi bir çözüm getirebilmiş değil.
2) Terörün Türkiye’ye taşınması: Hâlâ cumhuriyet tarihinin en büyük terör saldırısı olan Reyhanlı olayının aslı net olarak anlaşılabilmiş değil. İster arkasında Esad rejimi, isterse radikal İslamcı gruplardan herhangi biri bulunsun, bu saldırı bölgesel krizlere doğrudan müdahil olmanın bedelinin çok ağır olduğunu göstermişti. Eğer Türkiye açık bir şekilde (IŞ)İD’e karşı koalisyonda yer alırsa sadece rehinelerin değil tüm vatandaşların can güvenliği tehlike altına girebilir. Bu çok da zor olmayacaktır çünkü (IŞ)İD ve benzeri yapılar bir süredir transit olarak kullandıkları Türkiye’yi çok iyi tanıyorlar ve iyice yerleşmiş durumdalar. Öte yandan yabancı medyanın her gün yeni örneklerini ifşa ettiği gibi, ülkemizden çok sayıda insan Irak ve Suriye’ye savaşmaya gidiyor.
3) Esad rejiminin ayakta kalması: Her ne kadar ABD Başkanı Obama, Baas rejimiyle işbirliğine gitmeyeceklerini kati olarak açıkladıysa da, (IŞ)İD’e karşı mücadelenin Suriye’de de sürdürülecek olması doğal olarak Başşar Esad’ın elini güçlendirecektir. Bu da, rejimin yıkılmasına aşırı ölçüde angaje olmuş, bu uğurda çok büyük faturalar (yüzbinlerce mülteci ve bunların doğurduğu sorunlar, topraklarına taşınan terör...) ödemiş olan AKP hükümetini derin bir hayal kırıklığına sevk ediyor.
4) Bölge liderliğine veda: Aslında Türkiye’nin, (IŞ)İD’in Irak ve Suriye’de etkili olduğu bugünkü durumdan memnun olduğu söylenemez. Ancak (IŞ)İD’in tasfiyesi halinde bölgedeki güçler dengesinin iyice Ankara’nın aleyhine değişeceği açıktır. Bu da, dün Habertürk’te Soli Özel’in yazdığı gibi, “Arap baharı” ile birlikte güçlenmiş olan, ama Mısır darbesiyle ciddi darbe alan bölge lideri olma motivasyonunun sonu anlamına gelebilir.
5) PKK’nın bölgesel güce dönüşmesi: Bu konuda çok yazmış olduğum için detayları tekrarlamak istemiyorum fakat PKK çizgisindeki YPG’nin Suriye’de büyük ölçüde tek başına, HPG’nin de Irak’ta peşmeregelerle birlikte (IŞ)İD’e karşı savaşta fazlasıyla öne çıkması Ankara’yı rahatsız ediyor. Zaten hatırlanacaktır, AKP hükümetine yönelik olarak Suriye’deki radikal İslamcı gruplara destek verdiği iddiaları da genel olarak, bu yolla Suriye’de Abdullah Öcalan çizgisindeki PYD’nin önünü kesme arayışıyla gerekçelendirilmişti. Ancak şunu unutmamakta yarar var: Eğer PYD ve onun silahlı kolları Ankara’ya rağmen bu savaşı yürütmeselerdi Türkiye’ninb Suriye sınırının çok büyük bir kısmı (IŞ)İD ve Nusra Cephesi gibi radikal gruplar tarafından kontrol ediliyor olacaktı.
6) Obama planının zayıflığı: Obama’nın açıkladığı (IŞ)İD ile mücadele planının bir dizi eksiği, yanlışı vb. var ve bunlar AKP hükümetinin sözcüleri tarafından haklı olarak eleştiriliyor. Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: Obama’nın umduğu gibi 3 yılda bu iş tamamlanmayabilir. Tamamlanması da sorununun mutlak olarak çözüldüğü anlamına gelmeyecektir. Çünkü (IŞ)İD ve benzeri yapılara zemin hazırlayan sorunların kalıcı bir şekilde çözümü için ciddi adımlar atılmaması halinde kısa süre içerisinde yepyeni örgütler, muhtemelen daha güçlü ve daha korkutucu bir şekilde vücut bulacaktır.
Ancak şunu da unutmamak gerekiyor: Ankara’nın, kendisini son derece yakından ilgilendiren kritik bir sorunu çözmeyi amaçlayan, nerdeyse önde gelen tüm müttefiklerinin yer aldığı bir koalisyona, ne kadar haklı argümanlara sahip olursa olsun katılmamasının apayrı bir bedeli olacaktır ki daha ilk günden bu faturanın kesilmek üzere olduğunun işaretleriyle karşılaşıyoruz.