Sonunda Mübarek çekip gitti. Mübarek de gittiğine göre, özellikle Batı’da dillerde olan o meşhur soru bundan böyle daha sık ve vurgulu bir şekilde karşımıza çıkacak: İslam demokrasiyle bağdaşır mı?
Peki bu soru neden soruluyor? Kuşkusuz ilkin, İslam dünyasının demokrasi konusunda tam anlamıyla fakir olması nedeniyle. Türkiye başta olmak üzere bir-iki istisna sayılmazsa, İslam ülkelerinin otoriter ve totaliter rejimler tarafından yönetiliyor olması yüzünden kimileri “yoksa kusur İslam dininin kendisinde mi?” diye soruyorlar. Bu yaklaşım tarzının son derece yanlış, önyargılı ve ayrımcı olduğunu; kökeninde de yıllarca İslam toplumlarını ezip sömüren sömürgecilik ve yeni-sömürgeciliğin olduğunu düşünüyorum.
Bu sorunun Mısır’daki olaylarla birlikte yeniden gündeme gelmesinin ikinci nedeni, Mısırlı isyancıların demokrasi istediklerini hiç tartışmaya yer bırakmayacak şekilde haykırmaları. Onlar demokrasi istedikçe özellikle Batı’da şu tarz dudak bükmelerle karşılaşıyoruz: “Göstericiler demokrasi istiyor ama bakalım Mısır gibi halkın çoğu Müslüman olan bir ülkede bu mümkün mü?”
Son olarak, birçok İslam ülkesinde olduğu gibi Mısır’ın da en güçlü toplumsal, kültürel ve siyasi hareketinin İslami hareket olması bu soruyu tekrar tekrar sorduruyor. Sünni dünyanın en eski ve en köklü İslami hareketi olan Müslüman Kardeşler (İhvan), bilindiği gibi 1928 yılında Mısır’da kuruldu ve oradan tüm Arap dünyasına yayıldı. İhvan’ın Arap olmayan topluluklarda da belli bir etkisi olduğunu biliyoruz. Günümüzde İhvan’ın en güçlü olduğu yerin yine Mısır olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. (Tabii bu arada Hamas adını alan Filistin Müslüman Kardeşlerini de akılda tutalım)
İslamcılar ve demokrasi
Eğer Mısır’da özgür seçimler olursa İhvan’ın sandıktan birinci parti çıkması hiç şaşırtıcı olmaz. Hatta Müslüman Kardeşler eğer isterlerse, yapılacak genel seçimlerden tek başına iktidar bile çıkarabilirler. İşte bu ihtimaller baştaki soruyu bugünlerde yeniden popüler kıldı. Halbuki Mısır’da yaşananların da çok net olarak gösterdiği gibi soru yanlış soruluyor. Eğer bir soru sorulacaksa bu “İslam demokrasiyle bağdaşır mı?” değil “İslami hareketler ve İslamcılar demokrasiyle bağdaşır mı? Onu benimseyip içselleştirebilirler mi?” olmalıdır.
Çünkü daha önce değişik ülkelerde de söz konusu olduğu gibi Mısır’da da İslamcıların sandık yoluyla iktidara gelme ihtimali ortaya çıkınca hemen “sandıkla gelirler ama yapacakları ilk iş sandığı kaldırmak olur” şeklindeki itirazlar hemen ortalığı kapladı.
Siyasetbilimi terminolojisinde “demokrasiyi rehin alma” olarak tanımlanan bu öngörü ne derece gerçekçidir? İtiraz sahiplerinin verdiği ilk ve belki de son örnek İran’dır. Şah rejimini İslamcıların başını çektiği, ama farklı sol grupların da hayli etkin olduğu bir ittifakın devirdiği, ama bir süre sonra Humeyni’nin bütün otoriteyi kendi elinde toplayıp eski müttefiklerini sırayla tasfiye ettiği gerçeği hafızalardan kolay kolay silinemeyeceği için “demokrasinin rehin alınması” riskini dile getirenlere burun kıvırmak o kadar kolay değil.
Yine de İran’ın çok özel bir örnek olduğuna (öyle özeldi ki İran rejimi onca uğraşmasına rağmen devrimini hiçbir yere ihraç edemedi) ve onun İslam dünyasının demokratikleşmesinin engellenmesinde bir bahane olarak kullanıldığına inanıyorum.
İhvan’ın gösterdiği dikkat
İslam-demokrasi ilişki hakkındaki şüphe ve kaygılar o kadar yaygın ve etkili ki Mısır’da İhvan’ın son derece dikkatli hareket ettiğini gözlüyoruz. Öyle ki en azından belli bir geçiş süreci için iktidarı diğer muhalif gruplarla, hatta Mübarek rejiminin bazı artıklarıyla paylaşmaya hazır ve niyetli bir İhvan var karşımızda.
Ama Müslüman Kardeşler ne kadar uğraşırsa uğraşsın, bu soru Demokles’in kılıcı gibi tepelerinde sallanacak ve onların hareket kabiliyetini epey sınırlandıracaktır.
Hep aynı soru: İslam demokrasiyle bağdaşır mı?
Haberin Devamı