Bugün bir Balyoz sanığının Hasdal Cezaevi’nden yolladığı mektubu olduğu gibi yayınlamak istiyorum. Tümgeneral Ahmet Yavuz, göreceğiniz gibi, Balyoz sanığı askerlere 12 Eylül 1980 darbesi sonrası yaşadığımız zulüm ve adaletsizlikleri, gördüğümüz işkenceleri hatırlatmam üzerine bu mektubu yazma ihtiyacı hisstemiş. Yavuz’un mektubu hakkındaki görüşlerimi yarın kaleme alacağımı belirtip sizi mektupla baş başa bırakmak istiyorum:
15 Şubat 2011 tarihli yazınızı okurken nasıl bir düşünce anaforuna kapıldığımı size tamamen anlatamam. Ancak “sivil” bir insan olarak “netice” alabilir miyim bilmiyorum. Ama denemeye karar verdim.
Şöyle yazmışsınız: “Yıllarca kendilerini bu ülkenin ilk ve tek sahibi görmüş, buradan hareketle her türlü hak arayışını en sert yöntemlerle bastırmış, defalarca Türkiye’yi bir ‘açık hava hapishanesi’ ve daha acısı ‘işkencehanesi’ne çevirmiş olanların da sıra bir şekilde kendilerine geldiğinde hak ve hukuklarını aramaları son derece doğal ve doğrudur.”
Kendisini bu ülkenin sahipleri arasında ve hizmetkarı olarak gören, her türlü hak arayışını saygıyla karşılayan ve hak arayanın yanında olan, hayatının hiçbir döneminde şiddete başvurmamış, Güneydoğu’daki 4 yıllık hizmetini bölge halkı ile kardeşçe kucak kucağa geçirmiş, kendi askerine kendi çocuğundan öte bir özen göstermiş bir insan olarak; hak aramanın benim içinde doğal olduğunu ifade etmiş olmanızı ve bu cümleyi bir ünlem ile bitirmenizi, doğrusu sizin hak anlayışınız konusunda beni şüpheye düşürdü. Oysa başta tv programınız olmak üzere sizi zevkle izlemiştim.
Bir dönemi zihinsel düzeyde sorgulamak, yermek ve hatta mahkum etmek başka bir şeydir. Bugün yaratılan hukuksuzluğu sergileme gayreti ile o dönem arasında bağ kurmak başka bir şeydir. Bu yapılan doğruları içerdiği gibi yanlışları da kapsayabilir.
Ben 35 nolu “Balyoz” sanığıyım. 11 Şubat günü, mahkemede, mealen şunu ifade ettim: “Sayın başkanım, ben delil yetersizliğinden beraat eden bir darbe sanığı olmak istemiyorum. Sizden dileğim, 11 nolu CD’yi itibar sahibi ve uluslararası üne sahip bir kurma emanet etmenizdir. Oradan çıkacak sonuçlara rıza gösterelim. Eğer bu CD’nin içinden çıkanlar delil mahiyetinde ise müdahillerin müdahil olma taleplerini ben kabul ediyorum ve darbeci olarak yargılanmak istiyorum.”
Karşılığında tutuklandık. Bu hukuk mudur?
Bugüne kadar bu CD’nin imajı bize verilmemiştir. Sanıklar lehine olan yüzlerce delil mahiyetindeki bilgi iddianameye dahil edilmeden adli emanete kaldırılmış ve ancak bir ay önce bize verilmiştir. Bu hukuksuzluk ile mücadele etmek yersiz, faydasız ve gereksiz midir?
Hukuksuzluğu hiçbir zaman savunmayız. Haksızlıkları da savunmamalıyız. Geçmişte yapılan haksız ve hukuksuz uygulamalardan gurur duyacak değiliz. Akıllı insanlar öğrenen, ders çıkaran insanlardır. Bizim de hayattan çıkardığımız bir sürü ders vardır. Olması gereken de budur. Ancak geçmişte sözünü ettiğiniz olumsuz gelişmelere vesile olanları kişisel olarak mahkum etmek yerine; bir dönemi karalayarak, bugün bir iftira (Balyoz Planı) olarak gündeme getirilen ve yargıya taşınan bu konunun mağdurlarının hak aramasını müstehzi bir tarzda yazı konusu etmenizi size yakıştıramadım.
Bir gün yüzyüze gelebilirsek, bu sahteciliği, bütün boyutları ile size anlatabilirim.
Yarın çok büyük mahcubiyet yaşamak istemiyorsanız, lütfen tamamen dijital montaj ürünü suni delillere dayalı olarak ortaya konulan dosyayı inceleyiniz, tutarsızlıkları rahatlıkla saptayabilirsiniz. Arzu ederseniz sizi daha fazla bilgilendirebilirim.
Selamlarımla,
Tümgeneral Ahmet Yavuz
Hasdal, 15 Şubat 2011
12 Eylülzede subayların beklentisi
İktidar partisi Yüksek Askeri Şura kararıyla ordudan atılanlara bazı haklar tanımak için bir yasa hazırlığı içinde. İsabetli bir düşünce. Ne var ki 12 Eylül darbesinin ardından, 1980-1983 arası dönemde o tarihte YAŞ olmadığı için yaklaşık 300 civarında subay üçlü kararnameyle ordudan atıldı. Astsubay ve askeri öğrencilerle bu sayının 1000 civarında olduğu tahmin ediliyor. CHP Edirne Milletvekili Rasim Çakır’ın, 12 Eylülzede subay ve astsubaylar için de “özlük haklarının iadesi” önerisi nedense komisyonda dikkate alınmadı. Eğer AKP, son referandumda söz verdiği gibi 12 Eylül ile hesaplaşmak, o dönemin mağdurlarının haklarını iade etmek istiyorsa işe pekala buradan başlayabilir.