Dün TBMM’de parti grup toplantılarını izledikten sonra iki kanaatim iyice pekişti:
1) Türkiye’nin en hayati sorunu, hatta “tüm sorunların anası” Kürt sorunudur...
2) Bu yasama döneminde AKP iktidarını en çok BDP muhalefeti zorlar.
BDP’nin bir tür “ana muhalefet partisi” gibi sivrilmesinde bu partinin başarısından çok genel olarak Kürt siyasi hareketinin giderek artan gücünün belirleyici olduğu muhakkak. Öyle ki BDP birçok kez bu hareketin hayli gerisinde kaldı, bazı durumlarda (kısa süreli de olsa) onun genel gidişinden sapma emaresi gösterdi.
BDP’nin öne çıkmasının bir diğer nedeni CHP ve MHP’nin genel seçimlerde yaşadıkları şokun etkisinden hâlâ sıyrılamamış olmalarıdır. Ayrıca seçimin hemen ardından hükümetin “demokratik açılım” çizgisinden çıkıp Kürt sorununda daha sert strataeji ve taktiklere başvurmuş olmasıyla MHP en büyük eleştiri kozlarından birini yitirmiş gözüküyor. Nitekim Bahçeli’nin dünkü konuşmasında hükümetin bu yeni çizgisine destek ve bundan sapmaması yolunda uyarılar vardı.
Baykal’ın tespitleri
Dün Başbakan Erdoğan’ın konuşmasının ana ekseninde de Kürt sorunu vardı. Bizim “Çukurca sonrası devlet, PKK ve Kürtler” başlıklı yazı dizimizde aktardığımız bazı gözlemlerle, dile getirdeğimiz bazı tespitlerin benzerlerini Erdoğan’ın konuşmasında görmek mümkündü. Başbakan PKK’ya karşı mücadelede güvenlik güçlerinin, halkın olumsuz etkilenmemesi için azami gayreti gösterdiğini, dolayısıyla 1990’lı yıllara dönüşün asla söz konusu olmadığını vurgulayıp terörle mücadele ederken demokrasiden asla taviz vermeyeceklerin bir kez daha tekrarladı. Onun güvenlik-özgürlükler dengesini hep gözettikleri ve bundan sonra da gözetecekleri taahhütünü şimdilik bir kenara yazalım.
Meclis’te kısaca sohbet etme imkanı bulduğum CHP eski Genel Başkanı Deniz Baykal, Hakkari gözlemlerimden hareketle yazdıklarımın çok önemli olduğunu, devletin, halkı işin içine katmadan PKK ile mücadele etmesini olumlu bulduğunu söyledi. Kendisine “Ya KCK operasyonları ne olacak?” diye sorduğumdaysa “onu ayrıca tartışırız” cevabını verdi.
Göz göre göre
Nitekim Baykal’la sohbetimizden yaklaşık 10 dakika sonra Prof. Büşra Ersanlı ve yazar Ragıp Zarakolu’nun da aralarında olduğu çok sayıda ismin tutuklandığı haberini aldım.
Açıkçası bu habere hiç şaşırmadım. Ersanlı ve Zarakolu gibi saygın isimler gözaltına alınıyor ve bazı medya organlarında onlar hakkında ciddi bir karalama kampanyası yürütülüyorsa, daha önce örneklerini gördüğümüz gibi tutuklama ihtimali hayli yüksektir. İşte tam bu noktada Başbakan’ın “güvenlik-özgürlükler dengesini gözetme” taahhütüne dönebiliriz. Ersanlı ve Zarakolu’nun özgürlüklerinin eline alınmasıyla Türkiye daha güvenli bir ülke haline mi gelmiştir? Benim bu soruya cevabım, hiç tereddütsüz “Hayır” olacak.
“Peki bu tutuklamalar Türkyie’nin demokrasi karnesine nasıl yansır?” diye sorulacak olursa buna da “çok kötü yansır” cevabını hiç çekinmeden veririm.
Son KCK tutuklamaları göz göre göre geldi ve anlaşıldığı kadarıyla devamı da var. Bu konuda söylenecek çok ama çok şey var. Şimdilik burada keselim ve yarın devam edelim.
Güvenlik-özgürlük dengesi
Haberin Devamı