Hemen başlıktaki sorunun cevabını verelim: Hiç iyi şeyler olmuyor, kötü şeyler oluyor ve böyle devam ederse durum daha da kötüleşecek.
Karamsarlık yapıyor, pompalıyor değilim. Yaptığım, “Güneydoğu’da neler oluyor?” sorusunun cevabını aramak ve güvenilir kaynaklardan edindiğim bilgilerden hareketle vardığım sonucu eğip bükmeden, çarpıtmadan, olduğu gibi aktarmak.
Bu değerlendirmenin çoğu kişiyi rahatsız edeceğinin farkındayım, ama biz gazetecilerin görevi okuyucu/izleyiciye duymak istediğini söylemek/görmek istediğini göstermek değil sahiden olup biteni göstermek ve söylemektir.
Ne var ki Kürt meselesi gibi bazı “tabu” konular söz konusu olunca medya sahip, yönetici ve çalışanlarının hatırı sayılır bir bölümü hemen otosansür mekanizmalarını işletir, gerçeklerin gizlenmesine, örtülmesine, çarpıtılmasına ve hatta yalanlar üretilmesine pek fazla itiraz etmezler.
Fakat bu “görmedim, duymadım, söylemedim” stratejisi, hele söz konusu olan Kürt meselesiyse artık yürümüyor. Çünkü büyük medya dışında, bir yığın kanaldan, internetten, sosyal medyadan sürekli bilgi, görüntü, görüş ve tanıklık akıyor. Dolayısıyla medyanın çoğunluğunun yaptığına, bir bakıma “kendi kendini kandırma” diyebiliriz. Medya kendi kendini kandırıyor olabilir ama yok saymakla Kürt sorunu çözülmüyor, tam tersine her geçen gün daha da çözülmez bir hal alıyor.
Sürüklenme
Tekrar “neler oluyor?” sorusuna dönecek olursak, durumu şöyle özetleyebiliriz: Kürt sorununda inisiyatifi yeniden silahlar alıyor. Bu tespit başlıbaşına “kötü” bir durumda olduğumuzu gösteriyor. Daha kötü olan, tarafların bu duruma pek de gönüllü olmamaları, diğer bir deyişle sürüklenmeleri. Felaket ise, tarafların bu sürüklenmeyi durdurabilecek irade sergileyememeleri halinde yaşanabilir.
İşte bu felaketi önlemek pekala mümkün, ama işimiz çok zor. Örneğin eski BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, Milliyet’ten Aslı Aydıntaşbaş’a, 12 PKK militanının ölümüyle sonuçlanan operasyonlar hakkında “Bize göre orduya operasyon emrini AKP verdi. Mümkün olduğunca PKK’lı öldürüp oy almaya çalışıyor. Türk milliyetçisi oyları arttırmaya çalışıyor. Aynı kasetler gibi bu da MHP’yi baraj altında bırakma projesinin bir parçası” yorumunu yapmış.
Eğer Demirtaş haklıysa, yani Başbakan Erdoğan, kendinden önce Türkiye’yi yöneten başbakanların çoğu gibi “ne kadar çok PKK’lı öldürürsem oylarım o kadar artar” noktasına gelmişse, diğer bir deyişle “analar ağlamasın” çizgisini terk etmişse, yapacak pek fazla şey yok, felaket zaten kapıda demektir.
Fakat Demirtaş’ın, Kürt siyasi hareketinin çoğu tarafından benimsendiği anlaşılan tespitinin doğru olduğunu düşünmüyorum. Son operasyonlarda hükümetin doğrudan dahli olduğunu sanmam, ama engellemediği veya engelleyemediği kanısındayım. AKP’nin bu tür operasyonlarla Türk milliyetçisi oylarını artırmak istediği iddiası da bana fazlasıyla abartılı geliyor. Hatta tam tersini söyleyebiliriz: Eğer PKK bu son operasyonlara misilleme olarak yakın geçmişteki Dağlıca veya Aktütün gibi büyük saldırılar gerçekleştirirse, o sözü edilen “Türk milliyetçisi oylar” acaba hangi partiye yönelir?
Sözü daha fazla uzatmadan şöyle bir toparlama yapmak isterim: Kürt sorunu denen oyunun aktörleri sadece AKP hükümeti ile Kürt siyasi hareketi değil; çok kişi rol alıyor ve oyunu terk etmemek için elinden geleni yapıyor.
Son olarak, Güneydoğu’daki gelişmeler hakkında serinkanlı değerlendirmeler okumak isteyenlere Doç. Hüseyin Yayman’ın “Kürt sorununun camdan duvarları” başlıklı yazısını (http://www.stargazete.com/pazar/acikgorus/kurt-sorununun-camdan-duvarlari-haber-351750.htm ) ve Fadime Özkan’ın Prof. Mesut Yeğen ile yapmış olduğu mülakatı öneririm. (http://www.stargazete.com/roportaj/yazar/fadime-ozkan/ak-parti-sefkati-denedi-haber-351877.htm )
Güneydoğu’da neler oluyor?
Haberin Devamı