Acaba şu tespite itiraz eden çok kişi çıkar mı: Eğer 22 Temmuz’daki gibi geniş çaplı ve siyasi anlamı yüksek bir operasyonu, o gün gözaltına alınan polis şeflerinin bizzat kendileri, bir kısmı bugün sosyal medyadan kendilerine destek olan savcılar ve hemen hemen tümü pasif görevlere kaydırılmış yargıçlar ile birlikte kotarmış olsalardı zanlılar kim olursa olsun işler bu kadar uzamaz, dolayısıyla fazla tartışma çıkmazdı. Ergenekon, Balyoz, KCK, şike vb. soruşturmalarda ve son olarak 17 Aralık 2013’deki yolsuzluk/rüşvet operasyonunda buna tanık olmuştuk.
22 Temmuz soruşturmasının ilk anından itibaren bir dizi aksaklık, hak ihlali ve bariz hukuksuzluk yaşandı, daha da yaşanacağa benziyor. Gözaltındaki polisler (ve onlara destek verenler), bunlardan hareketle kendilerinin haklı, diğer bir deyişle “suçsuz” olduklarını iddia ediyorlar. Olabilir. Ama şahsen yaşanan bütün bu sıkıntılardan, esas olarak, hükümetin bu kadar çok önem atfettiği bir operasyon için yargı ve poliste (hatta medyada) gerekli hazırlığı yap(a)madığı, buna karşılık Fethullah Gülen cemaatinin epey hazırlıklı olduğu sonucunu çıkarıyorum.
Bununla birlikte psikolojik üstünlüğü elinde tutuyor gözüken Cemaat’in üçüncü şahıslardan çok fazla destek alamadığını görüyoruz ki bunun ana nedeni Cemaat’in kendisinin yakın dönemdeki bir dizi hukuksuzluğun doğrudan öznesi olması; buna rağmen bunlarla yüzleşmeye ve özeleştiri vermemeye yanaşmamasıdır. Bu konuda çok yazmış olduğum için uzatmaya gerek yok. Yine de bir tekrardan zarar gelmez: Cemaat mensupları kendilerini hata yapmaları söz konusu bile olmayan Allah’ın “seçilmiş” kulları, geride kalan hepimizi de hatadan hataya koşan faniler olarak görmeyi sürdürdükleri müddetçe ülkemiz yerinde sayacaktır.
Sivil itaatsizlik günleri
Gözaltıların akabinde, polis yakınlarının İstanbul Vatan Caddesi’ndeki Emniyet Müdürlüğü binasının çevresinde toplanması üzerine Cemaat’in yeni bir dönemin eşiğinde olduğunu, önümüzdeki günlerde “sivil itaatsizlik” eylemlerinin öne çıkabileceğini yazmıştım. (http://www.rusencakir.com/Cemaat-yeni-bir-donemin-esiginde-Sivil-itaatsizlik/2752) Açıkçası Cemaat’in bu noktaya bu kadar hızlı evrilebileceğini tahmin etmemiştim. Daha sonra Çağlayan Adliyesi’ne taşan dayanışma gösterilerine ailelerin dışında çok kişi katıldı; oraya gelemeyenler de sosyal medya üzerinden sürece dahil olmaya çalıştılar. Sivil itaatsizlik tanımını en çok hak eden davranış ve eylemlerse gözaltındaki polislerden, özellikle işlemleri bir türlü bitirilemeyen 49’undan geldi.
Örneğin “Çağlayan Adliyesi’nde yerin yedi kat altındaki nezarethaneden er ya da geç ahiretin tecelli edeceğine yürekten inanan 49 vatan evladı” diye imzaladıkları bayram tebriğinde son derece siyasi ve İslami mesajlar verdiler. Kuşkusuz her gözaltı bir mağduriyettir, lakin nezarethane sahiden yerin yedi kat altında olsa dahi cumhuriyet tarihimizdeki gözaltında zulümlerinin bir sıralaması yapılsa herhalde onlarınki en diplerde yer almayı hak eder.
Kaderin cilvesi
Ülkemizde değişik dönemlerde, haklı olduğunu düşündükleri davalar için otoriteye boyun eğmeyen, bu uğurda canlarını feda eden sayısız kahraman çıktı. 22 Temmuz sürecinden de pekala kahramanlık öyküleri çıkabilir. Burada esas ilginç olan, gözaltındaki kişilerin hemen hepsinin esas ihtisas alanının, siyasi otoriteye şu ya da bu nedenle ve şu ya da bu nedenle karşı çıkanları saptayıp yakalamak ve sorgulama süreçlerinde bu kişilerin iradelerini kırmak, diğer bir deyişle direnmelerini engellemek olması. Kaderin cilvesi diyelim.
Önce Vatan Caddesi, ardından Çağlayan’da süren dayanışma eylemlerinin Cemaat için bir sakıncası olduğu da muhakkak: Gözaltındaki polislerin Cemaat ile ilgileri olduğu iddiasının bu yolla güçlenmesi.
Nitekim Zaman Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı bu iddiayı çürütmek için şöyle yazdı: “Paralel’ diye bir şey yok; bu zırvanın hukukta yeri hiç yok. İkincisi; bu polislerin cemaat üyesi diye yaftalanması yanlış. Her düşünceden devlet görevlisini ‘paralel’ safsatası ile yaftalayıp; sonra da bunları neden savunuyorsunuz demek olsa olsa yandaş zekâsının düşüklüğü ile izah edilebilir. Kaldı ki Ramazan ayında yürütülen ve hukuku ayaklar altına alan gözaltı işlemleri Yezid zulmünü andırıyor. Bu kişilere sahip çıkmak değil, zulme seyirci kalanlara ‘Siz nasıl insansınız ki zulme razı oluyorsunuz?’ diye sormak gerekiyor.”
Bir açıdan bakıldığında doğru. Ama bu ülkede son dönemde nice adli zulüm yaşandığı ve özel olarak Zaman Gazetesi’nin, genel olarak da Gülen cemaatinin bunlara itiraz etmediğini, hatta ciddi bir bölümüne destek ve teşvik olduğunu da biliyoruz.
Yine de onların tutarsızlığı demokrasiye, temel hak ve özgürlüklere, hukuk devletine inananları tutarsızlığa sevk etmemeli, “hukuk herkese lazım” şiarıyla 22 Temmuz sürecinin yanlışlarına karşı durulmalı.