Ne zaman Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı karşılaştıran, aralarındaki farkları irdeleyen ve birbirleriyle siyasi rekabet içinde olup olmayacaklarını sorgulayan bir analiz yapılsa hemen iki uçtan birden itirazlar yükselir. İlk grupta 2002’den beri Türkiye’yi tek başına yöneten AKP’den memnun olanlar yer alır. Bu kişiler, “AKP’nin alternatifi çıksa çıksa yine AKP içinden çıkar” önermesini ciddiye aldıkları için bu türden değerlendirmeleri “nifak” ve “fitne” olarak görür, kesin bir dille reddederler. Onlara göre Gül ile Erdoğan kardeştir, hep kardeşlik hukuku içinde hareket etmişlerdir ve cumhurbaşkanlığı seçimleri yaklaştığında yine bu hukuku işletip aralarında bir tür iş bölümü yapacaklardır.
İkinci gruptaysa AKP iktidarının muhalifleri yer alır. Onlar “AKP’nin alternatifi çıksa çıksa yine AKP içinden çıkar” önermesini ciddiye almaz, hatta muhalefeti zayıflatmak için bizzat AKP’liler tarafından çıkartıldığına inanırlar. Kaldı ki Gül ile Erdoğan arasında ciddi, köklü farklılıklar bulunduğuna inanmaz, en fazla “üslup” farkı olduğunu düşünürler. Dolayısıyla bu ikilinin şu ya da bu şekilde iktidar mücadelesine girişme ihtimalini yok sayar ve bu yoldaki yorumları da aldatma olarak görürler. Hatta daha ileri gidip Gül’ün “iyi”, Erdoğan’ın “kötü polis”i oynadığını ileri sürerler.
Zenginleşen tartışma
Bu sefer de öyle oldu. Cumhurbaşkanı Gül’ün bu yılki TBMM açılış konuşmasında da Gezi olayları, basın özgürlüğü, çoğulcu demokrasi, Suriye gibi temel konularda Başbakan Erdoğan’dan farklı görüşler dile getirmesi üzerine doğal olarak başlayan tartışma her iki kesim tarafından boğulmak istendi. Ama tartışma her şeye rağmen sürüyor ve cumhurbaşkanlığı seçimleri yaklaştıkça daha da zenginleşip tırmanacağa benziyor. Bu tartışmadan ne çıkacağını, ne gibi siyasi sonuçlar çıkacağını kestirmek kuşkusuz mümkün değil. Ne var ki bugün yaşananlara baktığımızda, en azından “iyi polis-kötü polis” oyunu oynanmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Çünkü böylesi bir oyun, ancak iki tarafın anlaşmış olması hâlinde mümkün olabilir. Fakat Gül ile Erdoğan’ın yakın gelecek için anlaşmış olduklarına dair elimizde hiçbir kanıt, hatta işaret yok.
Kardeşlik hukukunun sınırları
Kuşkusuz aralarındaki hukuktan hareketle, kimin cumhurbaşkanı adayı olacağı (Gül ve Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı seçimlerinde birbirleriyle yarışacaklarını söylemek gerçeküstünün de ötesinde bir tahmin olur) ve bu kişi Erdoğan olacaksa yerine AKP’nin liderliğini kimin üstleneceği gibi kritik konuları sorunsuz bir şekilde çözeceklerini düşünebiliriz.
Ne var ki 2007 genel seçimlerinden sonra yaşananlar, “kardeşlik hukuku”nun “sıfır sorun” anlamına gelmediğini bize göstermişti. Seçim zaferinin ardından AKP lideri Erdoğan, Gül’ün adaylıktan feragat etmesini ve yerine Çankaya’ya “düşük profilli” bir ismi yollamayı tercih etmiş, ancak Gül ısrar edince Meclis tarafından kolaylıkla cumhurbaşkanı seçilmişti.
Daha yakın bir zamana bakacak olursak, Meclis’teki AKP çoğunluğunun oylarıyla Cumhurbaşkanı Gül’ün ikinci kez aday olmasına yasal engel çıkarıldığını ama Gül’ü rahatsız ettiği anlaşılan bu oldubittinin Anayasa Mahkemesi tarafından bozulduğunu görürüz. (Bütün bu tartışmalı konuları hatırlamak için Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Ahmet Sever ile geçen yıl yaptığımız ve epey ses getiren söyleşiye göz atmanızı öneririm: http://www.rusencakir.com/Cumhurbaskani-pekala-yeniden-aday-olabilir-neden-olmasin——Soylesi-Cumhurbaskanligi-Sozcusu-Ahmet-Sever/1793
Verilebilecek daha çok örnek var, ancak şimdilik burada keselim ve önümüzdeki döneme Gül ile Erdoğan ilişkisinin damga vuracağını bir kez daha tekrarlayalım.
Gül “iyi”, Erdoğan “kötü polis” mi?
Haberin Devamı