Gidenlere selam olsun (devam)

Haberin Devamı

12 Haziran seçimlerinde yeniden aday olmayan veya partileri tarafından bu kez aday gösterilmeyen bazı AKP milletvekilleri hakkında kişisel görüş ve değerlendirmelerimi yazmayı sürdürüyorum:

Reha Çamuroğlu: Kendisiyle 1980 ortalarında tanıştığımda Türkiye’nin galiba ilk anarşist dergisi olan Kara’nın etkili bir ismiydi. Anarşizme de radikal soldan geçiş yapmıştı. Ardından Alevi kimliğini öne çıkarttı. Alevi duyarlığıyla tarihçiliğini birleştirip harika kitaplara imza attı. Ama süreç içinde ilk göz ağrısı siyaset Reha’yı daha fazla cezbetti. AKP’nin ilk kuruluşunda da adı geçmişti ama olmadı. O da Mehmet Ağar liderliğindeki DYP’ye üst düzey yönetici oldu. Burada da uzun kalmadı ve 2007’de AKP’den TBMM’ye girdi. Başbakan Erdoğan’ın “Alevi açılımı”nı başlatmasında hayli etkili olan Reha parti içinde yaşadığı çekişme ve sorunlar nedeniyle geri planda kaldı ve şikayetlerini medyada seslendirmeye başladı. Herhalde aday gösterilmemesine kendisi de şaşırmamıştır. Bakalım bizi yine şaşırtacak bir hamle mi yapacak yoksa daha sakin bir hayatı mı tercih edecek.

Dengir Fırat: O uzun adını hâlâ ezbere yazamıyorum, kusura bakmasın. Dengir Bey’in Milli Görüşçü olmamasına rağmen Erdoğan tarafından AKP’nin “ikinci adamı” statüsüne getirilmiş olmasının isabetsiz olmadığını kısa süre içinde anladık. Ancak bütün emekleri, Kemal Kılıçdaroğlu ile yaşadığı o talihsiz tecrübe nedeniyle heder oldu. Onun sağduyulu, içten ve diyaloğa açık yönü önümüzdeki dönemde de hayli işe yarayabilirdi, hele Kürt sorunu söz konusu olunca.

İhsan Arslan: Kürt sorunu denince Arslan’dan söz etmemek olmaz. Kendisini yaklaşık 20 yıl önce tanıdığımda RP dışında kalmayı tercih eden Kürt İslamcılarının önde gelen isimlerindendi. Bir dönem Mazlum-Der’in başkanlığını da yapmış olan Arslan’ın AKP’den milletvekili olması hayli ilgi toplamıştı. 9 yılda parti içinde epey güçlü bir konumda (bu arada oğlu Mücahit’in her zaman Erdoğan’ın yanıbaşında olduğunu da hatırlatalım) olmasına rağmen Arslan’ın, beklediğim performansı göstermediği veya gösteremediğini düşünüyorum.

Abdurrahman Kurt: İl başkanlığından Diyarbakır milletvekilliğine geçmiş olan Kurt’un Kürt sorunu söz konusu olduğunda İhsan Arslan’dan daha faal olduğunu gördük. Ancak hükümetin açılım konusundaki tereddütleri ve gelgitleri, Kurt gibi bu soruna ortalamanın üzerinde angaje olmuş isimleri çok zor durumda bıraktı. Yeni dönemde Kurt ve onun durumunda olanları daha zorlu bir görev bekliyor. AKP’nin Güneydoğu listeleri çok zayıf olduğu için, açılım, eğer gerçekten sürdürülmek istenecekse, yerel AKP’lilerin sırtında yükselmek zorunda kalacak.

Suat Kınıklıoğlu: Suat’ın 2007’de AKP’de siyasete atılma kararını nasıl zorlu bir süreçten sonra aldığının tanığıyım. Uluslararası bir düşünce kuruluşunda çok itibarlı bir konumu vardı ama aklı siyasetteydi. Sonunda memleketi Çankırı’dan Meclis’e girdi ve hemen kolları sıvadı. Ama Türkiye’de milletvekillerinin imkanları ve çalışma alanları, örneğin ABD’dekilerin çok sınırlı. Sonuçta verebileceklerinin çoğunu veremeden milletvekilliği sona erdi. En azından bu dönem için.

Erol Cebeci: Erol da ABD’deki kurulu düzenini 2002 seçimleri nedeniyle bozmuştu. Ancak Suat’tan farklı olarak İslami hareketten geldiği için bu riski daha gönüllü bir şekilde almıştı. 1 Mart tezkeresinin geçmemesinin gizli kahramanlarından olan Erol siyaseti çok sevmişti, umarım bir boşluğa düşmez. Hatta bu sayede 9 yıl boyunca büyük ölçüde ayrı düşmüş olduğu ailesiyle buluşacağı için, yeniden aday olmamasının hayırlı olduğu bile söylenebilir.

DİĞER YENİ YAZILAR