Erdoğan ve AKP 1 Mayıs’ta büyük bir fırsat kaçırdı

Haberin Devamı

Başbakan Erdoğan bir süredir İsrail ile Suriye arasında 41 yıldır süren bir anlaşmazlığı gidermek için çalışıyor. Son olarak Cumartesi günü Şam’a gitti ve Suriye Devlet Başkanı Başar Esad ile görüştü. Eğer Erdoğan İsrail işgalindeki Golan Tepeleri’nin tekrar Suriye’ye verilmesiyle sonuçlanacak bir barışa katkıda bulunabilirse her türlü takdiri hak edecektir. Ama aynı Erdoğan’ın Taksim Meydanı’nı senede bir günlüğüne emekçilere çok görmesi anlaşılır gibi değil.

İlk bakışta 1 Mayıs’ın tatil günü ilan edilmemesi ve Taksim’in kutlamalar için açılmamasının ardında çok stratejik bazı hesap ve kaygıların bulunduğu düşünülebilir. Ancak Salı ve Çarşamba günü Ankara’da yaptığım görüşmeler sonucu tatil ve Taksim’in bir kazaya ve inatlaşmaya kurban gittiği izlenimi edindim. Anladığım kadarıyla Başbakan Erdoğan belli sayıda sendikacı ve siyasetçinin Taksim’e çıkıp çelenk bırakmasına sıcak bakmış ancak DİSK’in “onbinlerce kişi”nin katılımda ısrar etmesi üzerine rahatsız olmuş ve çok sıcak başlayan görüşmeler sonuçsuz kalmış.

Erdoğan’ın sendikacıların “aşırı” taleplerini bir tür kendine hakaret gibi gördüğü anlaşılıyor. Öte yandan Grup toplantısında “ayaklar baş olursa...” şeklinde talihsiz bir çıkışla işçileri durup dururken karşısına almış olan Başbakan, çok fazla taviz verir görünüp “teslim olmuş” izlenimi vermekten de çekinmiş olmalı.

DİSK’in hatası

Sendikacılarsa tatil önergesinin AKP’li Agah Kafkas tarafından verildiği; parti ve hükümet içinde çok kişinin buna ve Taksim’de gösteriye sıcak baktığını bildikleri için pazarlıklarda kendilerinden çok emin davrandılar. Gerçekten de Salı ve Çarşamba günü Ankara’da AKP’nin değişik kademelerinden (milletvekili, bakan, yönetici) çok kişiyle görüştüm ve kimsenin yasağı savunmadığını veya savunamadığını net bir şekilde gördüm. Hatta tam da kapatma davası sürecinde her türlü yasağa karşı “sonuna kadar demokratikleşme” söylemi öne çıkmışken böyle bir adım atılması AKP’lilerin çoğunu şaşırtmış durumdaydı.

Bir milletvekili “Ben Başbakan’ın yerinde olsam 1 Mayıs’ı tatil ilan eder, Taksim’e izin verir, hatta tüm kabineyle birlikte kutlamalara katılırdım” diyebiliyordu. Çünkü ona göre 1 Mayıs, iktidar partisinin, toplumda kendisine oy vermemiş kesimlerin önemli bir bölümüyle iletişim ve diyalog kurmada çok güzel bir fırsat olabilirdi.

Ama olmadı. Hükümet ayağına gelen bu fırsatı kaçırdı. Toplumdaki kamplaşma ve gerilimi azaltamadığı gibi bunun daha da tırmanmasına yol açtı. Bu noktada İstanbul Valisi Muammer Güler’in toplumu iyice geren basın toplantılarının son derece olumsuz bir işlev gördüğünün altını çizmek lazım.

Kimse kazanmadı

Dün İstanbul’da çok tatsız şeyler yaşandı. Bütün bunlardan ne hükümet, ne AKP, ne DİSK, ne KESK, ne de 1 Mayıs’ı tatil olarak görenler kârlı çıkmadı. Ancak bu yıl yaşanan tartışmalar ve dün yaşanan gerginlikler pekala hayırlara vesile olabilir. Önümüzdeki sene, Cumhurbaşkanı Gül’ün de açıkça temenni ettiği gibi, 1 Mayıs’ın resmi tatil olarak tanınması ihtimali hayli yüksek. Buna bağlı olarak Taksim Meydanı da kutlamalara açılabilir. Ancak böylesi bir gelişme için eleştiri ve suçlamaları belli bir düzeyde tutup kin ve düşmanlıklara kapı aralamamak gerekiyor. Bir de tabii önümüzdeki yıl Türkiye’yi kimin liderliğindeki hangi partinin yöneteceğinin kestirilemiyor olması gibi bir talihsiz bir durum da söz konusu.

***


Dünkü yazımda Erdoğan’ın “ülke çıkarları uğruna birtakım şeylerden fedakarlık etmeye, siyasi kariyerini riske atmaya hazır” olduğunu söylemiş ve “Çok kişi bu tespitle alay edebilir ancak kendisini yıllardır izlemeye çalışan bir gazeteci olarak AKP liderinin sahiden böylesi bir ruh hali içinde olmasının kuvvetle muhtemel olduğunu düşünüyorum” diye devam etmiştim. Bazı okurlar beni yanıltmadılar. Örnek olarak da dün 1 Mayıs’ta yaşananları gösterdiler. Dün yaşanan tatsızlıkların birinci derecede sorumlusunun Başbakan Erdoğan olduğunu düşünüyorum ama dünkü tespitlerimin de arkasında duruyorum.

DİĞER YENİ YAZILAR