Vali Muammer Güler ve Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah’ın katkılarını akılda tutmakla birlikte 1 Mayıs günü İstanbul’da yaşanan tatsızlıkların bir numaralı sorumlusunun Başbakan Erdoğan olduğunu düşünüyorum. Peki Erdoğan neden böyle vahim bir hata yaptı? Açıklamaya çalışmak istiyorum:
1 Erdoğan iyice bunalmış durumda
Kapatma davası açıldığından beri Erdoğan ve kurmayları çıkış yolu/yolları bulabilmek için uğraşıyorlar. Ancak bir türlü somut, uygulanabilir ve çözüm üretebilecek bir formül bulabilmiş değiller. Bu nedenle çok daha kolay ve etkili hatalar yapabiliyorlar.
2 Erdoğan olayın ciddiyetini kavramadı
Başbakan “Ayaklar baş olursa...” sözünün doğurduğu yoğun tepki üzerine birazcık kafa yormuş olsa 1 Mayıs’ın ne kadar ciddi bir konu olduğunu kavrayabilir ve doğabilecek sorunları öngörebilirdi. Kuru bir yazılı açıklamayla yetinmiş olması işin vahametini anlamadığını gösterdi.
3 Sendikalar arası farklılıkları kullanmanın yeteceğini sandı
Hak-İş’in baştan çark etmesi ve Türk-İş’in sonradan yan çizeceğinin belli olması Başbakan’a aşırı bir güven verdi. DİSK ve KESK’in tek başlarına bir şey yapamayacağını sandı.
4 Solun gücünü küçümsedi
DİSK ve KESK’ten çekinmeyen Başbakan, solu da ciddi bir siyasal ve toplumsal aktör olarak görmedi. Çünkü Erdoğan “duvarlarla birlikte sol da yıkıldı” diye düşünenler arasında yer alıyor. Üstelik, her ne kadar İslamcı hareketten gelse ve solun birçok yöntem ve argümanını kullansa da, genlerinde sağcılık var. Buna bağlı olarak sol, işçi hareketi vb. söz konusu olduğu zaman Soğuk Savaş refleksleriyle hareket ediyor.
5 1 Mayıs ve Taksim’in önemini anlayamadı
Sola küçümseyerek ve sağcı bir perspektiften baktığı için ne 1 Mayıs’a, ne de onu Taksim Meydanı’nda kutlamaya atfedilen sembolik önemi anlamadı. “Biz bile parti olarak Taksim’i istemiyoruz” gibi bir gerekçeye başvuruyor olması bunun basit bir kanıtıdır. Taksim’i vermeme inadının, “derin devlet” ile mücadele ettiği iddiasına güçlü bir şekilde gölge düşürmüş olduğunu da göremedi.
6 Yakın çevresine kulak asmadı
Bilidiğim kadarıyla İçişleri Bakanı Beşir Atalay, Çalışma Bakanı Faruk Çelik başta olmak üzere çok sayıda bakan, milletvekili ve parti yöneticisi Taksim’in verilmesine sıcak baktılar. Hatta bazıları kendi aralarında “biz de katılalım” bile diyebildi. Ama AKP’nin “tek adamı” olan Başbakan bu yaklaşımlara itibar etmedi, hatta ısrar edenleri azarladı.
7 DİSK ve KESK’e şüpheyle baktı
AKP çevrelerinde savayla birlikte herkese “ya bizimlesin, ya darbeci” bakma yaklaşımı Başbakan’a da sirayet etmişe benziyor. DİSK ve KESK’in dertlerinin üzüm yemek değil bağcı dövmek olduğundan ve onların ısrarının ardında bazı siyasi hesapların bulunmasından kuşkulandı.
8 İstihbaratlara fazla güvendi
1977’deki kanlı 1 Mayıs’tan beri devlet her sene “provokasyon ihbarı” bahanesiyle başta Taksim olmak üzere bir dizi yasak getirir. Bu sene de Erdoğan’a bir dizi “sağlam” istihbarat verildiği anlaşılıyor. Halbuki önemli olan ham istihbarat değil analizdir. Başbakan solun, sendikaların vs. durumunu iyi bilen bazı uzmanlara güvenilir analizler sipariş etseydi, önüne serilmiş olan telefon ve ortam dinleme kayıtlarının, ajan bilgilerinin anlamsız olduklarını kestirebilirdi.
9 Mülki amirlere ve güvenlik güçlerine “orantısız” ölçüde güvendi
Başbakan, eğer Vali Güler’in ilk basın toplantısını izlemiş ve buna rağmen onu yakın kontrole almamışsa hataların en büyüğünü yapmış demektir. Çünkü Güler, AB kapısındaki bir Türkiye’nin değil de askeri rejimle yönetilen bir ülkenin valisi gibi vatandaşı korkutup gerilimi tırmandırmaktan başka bir şey yapmadı. Buna bağlı olarak, temel hak ve özgürlüklere ne derece saygılı oldukları konusunda derin kuşkular bulunan polis şefleri ve memurları öyle gaddarca davrandılar ki Hürriyet Gazetesi bile “polis devleti” manşeti atabildi.
10 Erdoğan sendikacıların otoritesini tehdit ettiğini sandı
Erdoğan ve arkadaşlarının, 28 Şubat süreciyle birlikte o ana kadar “beşeri ideoloji” olarak gördükleri demokrasiyi savunmaya başladıklarını yazıp çizen biriyim. Ama her defasında istemenin tek başına demokrat olmaya yetmediğini de vurguluyorum. 1 Mayıs sürecinde Başbakan’ın demokrasiyi tam olarak sindiremediğini ve onun usul ve yöntemlerini tam olarak kavrayamamış olduğunu gördük. Başbakan, daha önce de örneklerini gördüğümüz gibi her eleştiriyi, itirazı ve hak talebini kendine karşı bir komplo olarak görüyor. Erdoğan’ın “Bir başbakandan böyle şeyler istenmez” anlamına gelecek sözler sarf ettiğini duyduk. Yanılıyor, demokrasilerde bir başbakandan her şey istenir ve o başbakan bunların hepsini dinlemek, ciddiye almak, incelemek ve yerine getirmenin şartlarını zorlamak zorundadır. Bir başbakanın bir talebi yerine getirmesi için onu benimsemesi asla gerekmez. Yani hayatında hiç 1 Mayıs’a gitmemiş ve gitmeyecek olması, Erdoğan’a 1 Mayıs’la ilgili talepleri geçiştirme hakkı vermez. Aksi takdirde “sadece kendine demokrat” damgasını yer ki sonuçta böyle oldu.
Erdoğan’ın 1 Mayıs’ta yaptığı 10 HATA
Haberin Devamı