Geçtiğimiz Cuma günü, Mümtaz’er Türköne, Zaman Gazetesi’ndeki köşesinde R. Tayyip Erdoğan ile Ahmet Davutoğlu’nun AKP 1. Olağanüstü Kongresi’nde yaptıkları konuşmaları karşılaştırdı. Türköne’nin AKP’nin yeni genel başkanı ve yeni başbakanı tercih ettiğini yazının her satırından anlamak mümkün. Türköne’nin “Erdoğan ‘camdan’, Davutoğlu ‘candan’ konuşuyor” demesine bakıp sadece bir üslup farkından söz ettiği sanılmasın. Ona göre halef ve selef arasında, özellikle Fethullah Gülen cemaatine bakışta ciddi farklar var. Örneğin şöyle yazıyor: “Davutoğlu’nun Erdoğan gibi geniş yer ayırdığı ‘paralel yapı’dan anladığı bir hayli farklı. (...) ‘İster paralel yapı ister başka bir güç’ diyerek, Erdoğan’ın koyduğu nokta hedefi dağıtmasının tesadüf olmadığı anlaşıldı. Davutoğlu ‘paralel yapı’ ile, bürokrasi özellikle de yargı içinde hükümet politikalarına etki etmeye çalışan bir kliği kast ediyor. ‘Bürokrasiyi ele geçirip siyasî otoriteye şantaj yapma’ sözünün, Erdoğan’ın ‘ajanlar’, ‘casuslar’, ‘hainler’, ‘haşhaşîler’le bağlantısını kurmak çok zor.”
Cumhuriyet Ankara Temsilcisi Utku Çakırözer’in dünkü yazısından şu satırlar da Türköne’nin tespitleriyle bir bakıma örtüşüyor: “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın her fırsatta dile getirdiği Gülen Cemaati’ne yönelik ‘paralel yapı’ ifadesini Davutoğlu kullanmamaya özen gösteriyor. Başbakan onun yerine hem grup konuşmasında hem de Genel Kurul’da hükümet programını okurken ‘iç ve dış vesayet odakları’ demeyi tercih etti.”
Erdoğan’a rağmen...
Acaba öyle mi? Yeni başbakanla birlikte, AKP hükümetinin Gülen cemaatiyle topyekun mücadele stratejisinde değişiklikler beklemek gerçekçi olur mu?
Bu soruyu cevaplamak için öncelikle Cemaat’e karşı mücadelenin ana odağının Çankaya olduğunu aklımızda tutmamız gerekiyor. 30 Mart ve 10 Ağustos seçimlerinde, çözüm sürecini ve Cemaat’le savaşı öne çıkararak başarı kazanan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın herhangi bir strateji değişikliğine yöneleceğine dair ortada en ufak bir işaret bile yok. Hatta tam tersine Cemaat konusunu sık ve sert bir şekilde sürekli gündemde tutuyor, kimsenin unutmasına ve unutturmasına izin vermiyor.
Öte yandan, Erdoğan’a rağmen ne Başbakan Davutoğlu’nun ne de hükümetin diğer üyelerinin Cemaat’e yönelik stratejide, yumuşamaya yol açacak değişikliklere gitmeleri mümkün.
Davutoğlu-Gülen farkı
Ama bütün bunlardan hareketle “Eğer Erdoğan’ın ısrarı olmasa Başbakan Davutoğlu Cemaat’e karşı daha ılımlı davranır” demek de çok doğru olmayacaktır. Şurası muhakkak: 17 ve 25 Aralık soruşturmaları bakanları, yakın arkadaşları ve aile fertleri üzerinden de olsa aslında Erdoğan’ı hedef alıyordu. Yani Erdoğan Cemaat ile aynı zamanda kendi kişisel kavgasını da yürüttü ve yürütmeye devam ediyor.
Buna karşılık Davutoğlu’nun yolsuzluk / rüşvet iddialarıyla en ufak bir ilgisi bile yoktu. Fakat son olarak yayınlanan Suriye üzerine Davutoğlu’nun makamında yapılan ve onun da bulunduğu stratejik toplantının ortam dinleme kayıtları, hedefin aslında sadece Erdoğan olmadığını net bir şekilde ortaya çıkardı. Sanıyorum, birçok bakanın aksine Davutoğlu’nun son dönemde Cemaat’e karşı sert bir pozisyon almasında bu olayın etkisi büyük oldu. Bu vesileyle, parti ve hükümette bazı kişiler Erdoğan’ın gözünden düşerken Davutoğlu’nun itibarı iyice arttı.
Davutoğlu’nun dışişleri bakanlığı döneminde Fethullah Gülen ve Cemaat’e karşı tutumunun genellikle pozitif olduğunu biliyoruz. Örneğin diplomatik temsilcilikler yurtdışındaki Cemaat okullarıyla pek bir sorun yaşamadılar, hatta büyük ölçüde koordinasyon içinde oldular. Öte yandan olayları küresel ölçekte okuma, anlama ve mümkünse müdahale etme noktasında Davutoğlu ile Gülen’in birbirleriyle yakınlaştıkları söylenebilir.
Fakat ortada çok ciddi bir fark var: Gülen (ve cemaati) sırtını Batı’ya verip İslam dünyasında var olan yapılara meydan okur. Onun gözünde İslam dünyasındaki sorunların kökeninde Müslümanların kendileri vardır. Bunun değiştirilmesi gerekir. Değiştirilmesi için de Batı’dan faydalanmak gerekir. Bu yüzden Gülen ve cemaatine “İslamcı” demek kolay değildir.
Her ne kadar küresel anlamda akla ilk gelen İslamcı şahsiyetlere pek benzemese de Davutoğlu’nun temel perspektifi Gülen’inkinin tam zıddıdır: Yani sırtını dindarlara yaslayıp Batı ile mücadele etmek. Onun gözünde İslam dünyasının sorunları esas olarak Batı’dan kaynaklanmaktadır. Bu nedenle İslam dünyası kendi içinde güçlü bir şekilde ayağa kalkıp Batı’ya meydan okumalıdır.