Önceki gün bir düzine gazeteciyle birlikte, İstanbul Taksim’de bir otelde, mütevazı bir toplantı odasında HDP Eşbaşkanı ve cumhurbaşkanı adayı Selahattin Demirtaş ile sohbet etme imkanı bulduk. Dün de Çırağan Sarayı’nın Balo Salonu’nda bir medya ordusuna seslenen CHP ve MHP’nin çatı adayı Prof. Ekmeleddin İhsanoğlu’nu canlı dinleme şansım oldu.
Her açıdan birbirlerinden çok farklı olan Demirtaş ile İhsanoğlu’nu kıyaslamanın çok anlamlı olduğunu düşünmüyorum. Bu nedenle bugün sadece Prof. İhsanoğlu hakkındaki bazı izlenimlerimi ifade etmek istiyorum. (Demirtaş ile sohbetten izlenimlerimi arzu ederseniz şu bağlantıdan okuyabilirsiniz: http://www.rusencakir.com/CHP-catiyi-MHP-degil-de-HDP-ile-catabilir-miydi/2727 )
Yeni bir ANAP ve Özal mı?
Çırağan’a gitmeden önce sosyal medyadan, İhsanoğlu’nun kampanya sloganının “Ekmek için Ekmeleddin”, logosunun da buğday tarlası şeklindeki Türkiye olduğunu öğrenmiştim. Açıkçası her ikisi de bana “fazla eski” gelmişti. Ancak kampanyada “ekmek” kelimesinin “sevgi ekmek”, “saygı ekmek”, “birlik ekmek” gibi, fiil olarak da kullanılacağını anlayınca bakışım bir ölçüde değişti. Fakat ANAP’ın arılı-petekli amblemini akla getiren buğday tarlası logosu konusunda fikrimin değiştiğini söyleyemem.
Zaten dünkü faaliyetin organizasyonu, İhsanoğlu’nun kişiliği ve üslubu, en önemlisi söyledikleri de büyük ölçüde Turgut Özal’lı ANAP’ı çağrıştırıyordu ki kendisi de konuşmasında, özellikle soruları cevaplandırırken Özal’a sık sık ve hep olumlu referanslar verdi.
Bu noktada içiçe 3 soru sormak isterim:
1) Bugünün Türkiyesi’nde 1980 başlarındaki gibi bir Özal’lı ANAP’a ihtiyaç var mı?
2) Varsa İhsanoğlu bu ihtiyacı karşılayabilir mi?
3) Böyle bir projede CHP neden ve nasıl yer alır, hatta bu projenin ana uygulayıcısı rolünü üstlenir?
CHP oyları cepte mi?
Hatırlanacaktır, Özal hep 1970’lı yıllardaki dört eğilimi birleştirmiş olmaktan söz ederdi. Bu dört eğilim de merkez sağ (AP), milliyetçi sağ (MHP), muhafazakâr sağ (MSP) ve merkez soldu (CHP). Yıllar boyunca ANAP bünyesinde milliyetçilerle muhafazakârların zaman zaman çatışıp zaman zaman liberallere karşı ittifak yaptıklarını görmüş ama solun varlığına pek tanık olmamıştık. Dünkü toplantıda da milliyetçi, muhafazakâr, liberal motif ve söylemler vardı ama görür görmez veya duyar duymaz aklımıza CHP’yi getirecek herhangi bir şeyle şahsen karşılaşmadım.
Şurası muhakkak: CHP yönetimi ve tabanının bu seçimlerde ana ve belki de tek motivasyonu Tayyip Erdoğan’ı Köşk’e çıkarmamak. MHP ile çatı adayı fikri bunu gerçekleştirebilmenin belki de tek yöntemi olarak ortaya çıktı. Prof. İhsanoğlu da bu profile en uygun isim olarak kısa sürede benimsendi.
İhsanoğlu’nun gerek konuşmasında, gerekse sorulara verdiği cevaplarda AKP tabanını, hatta tavanını ürkütmemek, kızdırmamak için son derece özenli davranması, muhafazakâr seçmenden oy almaya yönelik stratejiyle son derece uyumluydu. Ama olayın bir de şu boyutu var: Erdoğan’dan nefret eden CHP’ye meyilli bir seçmenin “Tayyip Bey benim çok eski ve iyi bir dostumdur”, “Seçilirsem istikrarın devamı için AK Parti dahil tüm partilerle elele vereceğim”, “AK Parti’nin aleyhine değilim”, “Bugün bana oy verenler 2015 seçimlerinde pekala AK Parti’ye oy verebilir” diyen bir adaya oy vermesi garanti midir?
Bu sorunun cevabını şahsen bilmiyorum. Galiba bu seçimin kaderini büyük ölçüde, İhsanoğlu’nun kampanyasında CHP’nin fazla geri planda kalmasının ne getirip ne götüreceğinin belirleyecek, öyle anlaşılıyor.