Dün Türkan Saylan, bugün Hanefi Avcı

Haberin Devamı

Siyasetin gündeminde başörtüsü/türban, yeni Anayasa, Kürt sorunu/PKK’nın silahsızlandırılması gibi konuların olduğunun farkındayım ancak ben yine Hanefi Avcı olayı hakkında yazmak istiyorum. Bunun üç nedeni var:

1) Avcı’nın cezaevinden yolladığı mektupla ilgili dünkü yazımda bugün kişisel görüşlerimi belirteceğimi dile getirmiştim;

2) Medyada, her yanı haberle dolu olan ve üzerine çok ciddi yorum ve tartışmalar yapılması gereken bu olay konusunda genel bir sessizlik ve ilgisizlik hakim. Bunun bir “gazeteci refleksi” olduğunu sanmıyorum, daha doğrusu olmadığını biliyorum;

3) Birtakım odaklar ve kişiler Avcı konusundaki haber ve yorumlarımdan fazlasıyla rahatsızlar. Beni vazgeçirmek için yalan ve iftiralar temelli bir itibarsızlaştırma kampanyası yürütüyorlar; daha doğrusu yürütmeye çalışıyorlar.
Üç gerekçe saydım ancak sırf sonuncusu yüzünden Avcı konusunu, hak ettiği zamanda ve ölçüde ele almayı sürdürmeye kararlıyım. O zavallıların tiksinti verici ve aynı zamanda gülünç çabalarının da bu kararlılığımı artırdığını gizleyecek değilim.

Saylan’ın onuru

Avcı olayının birçok açıdan Ergenekon sürecindeki Prof. Türkan Saylan olayına benzediğini düşünüyorum. Muhakkak her iki olay da çok farklı yönlere sahip ancak her ikisini de birleştiren çok önemli bir nokta var: Birbirinden çok farklı geçmişlere ve özelliklere sahip olan Prof. Saylan ve Avcı aynı çevre tarafından önlerinde ciddi bir engel olarak görüldü ve tasfiye edilmek istendi, fakat kamuoyunun büyük bir kısmı vicdanlarının sesini dinleyerek her iki olayda da “yok artık, o kadar da değil!” dedi.

Yani iki stratejik fiyasko söz konusu. Bu noktada ikinci benzerliğe geçebiliriz: Her iki olayda da, hata yaptıklarını fark eden o çevre, bir yandan yaşananlarda hiçbir ilgi ve sorumluluklarını anlatmaya çalışırken, diğer yandan Prof. Saylan ve Avcı aleyhine müthiş bir psikolojik harekat yürüterek onların kamuoyunda daha da artan saygınlıklarını kırmaya çabaladılar, çabalıyorlar.

Hatırlayalım, bugün Avcı aleyhine kampanya yürüten internet siteleri, gazeteler, gazeteciler ve televizyon kanallarının büyük kısmı dün Prof. Saylan’ın PKK’lılara burs verdiğini, kendisinin Müslüman bile olmadığını yaymaya çalışmış ama onun saygınlığına gölge düşürememişlerdi. Üstelik Porf. Saylan’a reva görülen muamele, o ana kadar Ergenekon soruşturmasına olumlu bakan birçok kişinin kafasının karışmasına, şüphe duymasına yol açmıştı.

Ödenmesi gereken fatura

Avcı’yı itibarsızlaştırma yolundaki kampanyaların, Ergenekon sürecine en fazla destek veren bazı kanaat önderleri tarafından alenen “vicdansızlık” olarak lanetlenmesi de tarihin bir bakıma tekerrür ettiğini bizlere gösteriyor. Peki bütün bunlardan nasıl bir ders çıkartmalı? Öncelikle hata yapanlar gerçekği kabullenip hatalarından bir an önce dönmeye çalışmalılar.

Fakat “hatadan dönüş” ortadaki ödenmesi gereken faturayı başkasına yüklemekle olmaz. Diğer bir deyişle, bu yaşananların sorumluları her kimse, şu ya da bu şekilde bu faturayı ödemek zorundadırlar. Ondan sonra da Avcı’nın kitabında ileri sürdüğü iddiaların demokratik ve özgür bir şekilde, hukuk devletinin normlarına uygun olarak araştırılıp tartışılması gerekiyor.

Eğer Avcı’nın birilerini haksız bir şekilde suçladığı ortaya çıkarsa hak ettiği cezayı alması şarttır. Ama eğer Avcı’nın iddialarının doğruluğu ortaya çıkarsa, o zaman işaret ettiği kişiler cezalandırılmalıdır.

Kendi adıma, bir vatandaş olarak neyin doğru neyin yanlış olduğunun aydınlanmasını umuyorum. Bir gazeteci olarak da bu aydınlanmaya katkıda bulunmak için uğraşıyorum ve uğraşmaya da devam edeceğim.

DİĞER YENİ YAZILAR