Hrant Dink’in ailesinin avukatlarının dava ile ilgili raporları şu cümleyle özetlenebilir: “Üç yılda bir arpa boyu yol alınamadı.” Acı ama maalesef doğru. Üç yılda, cezaevinde iyice semiren, hallerinden her gün daha fazla memnun olduklarını gördüğümüz bir avuç sanıktan başka önemli bir gelişmeye tanık olmadık. Bu gidişle olacağa da benzemiyoruz. Hele sanıklardan birinin, bulunduğu cezaevine gardiyan olmak istemesi ve bunun için mülakata gitmiş olması moralleri iyice bozuyor.
Peki sorumlu ya da sorumlular kim? Raporda avukatlar bunları şöyle sıralamışlar: “Genelkurmay’dan yargısal makamlara, hükümetten güvenlik birimlerine, medyadan paramiliter güçlere, tüm resmi/siyasi aktörlerin Dink’in öldürülmesinde, cinayetin önlenmemesinde, gerçek faillerin ortaya çıkarılmamasında sorumluluğu vardır.”
Eğer bu tespite katılıyorsak önce şu soruları sormak isabetli olacaktır: Neden başta hükümet olmak üzere siyasetçiler, başta söz verildiği gibi bu alçakça cinayetin bütün yönleriyle ortaya çıkarılması için ellerinden geleni yapmadılar? Neden baştan aşağıya “siyasi” olduğu aşikâr olan bu olaya “sıradan bir cinayet” muamelesi yapıldı, yapılıyor?
Siyasi bir dava
“Siyaset yargıya müdahale edemez” gerekçesinin bu konuda geçerli olabileceğini sanmam. Öncelikle Dink suikastinin çok ciddi siyasi sonuçları olduğunu; davanın da benzer bir şekilde siyasi sonuçlara yol açacağının altını çizmemiz lazım. Yani “siyasi bir dava” ile karşı karşıyayız. Siyasetçilerin, ki bunlara sadece iktidar değil, muhalefet partileri de dahildir, “olay yargıya intikal etmiştir” diyerek basit birer izleyici olma lüksleri ve böyle bir hakları yoktur. Bu noktada sosyal demokrat bir parti olma iddiasındaki CHP’nin davaya neden yeterince ilgi göstermediği başlıbaşına bir eleştiri konusudur. Şahsen Deniz Baykal’ı Dink davasının görüldüğü salonda en az bir kere görmek isterdim.
Olayın hükümet ayağına gelince, suikastin ardından verilen sözlerin tutulmadığı ortada. İlk günlerin ardından Dink davasının AKP hükümetinin öncelikleri arasında yer almaz olduğunu gözlüyoruz. Halbuki Ergenekon soruşturmasında tam tersi yaşandı. Başbakan başta olmak üzere hükümetin önde gelen isimleri Ergenekon’u hep gündemde tuttu ve soruşturmaya desteğini her fırsatta dile getirdi. Bu sayede Ergenekon soruşturması hızlı ve etkili bir şekilde yol aldı. Buna karşılık Ergenekon’daki gibi “derin” ilişkilerin sonucu olduğunu kolaylıkla ileri sürebileceğimiz Dink suikastının tam anlamıyla aydınlatılması konusunda hükümet son derece ketum davrandı. Hal böyle olunca, baştaki tespiti doğrular bir şekilde “bir arpa boyu yol gidilemedi.”
Neden endişeleniyorlar?
Dink’e yönelik taciz ve saldırıların başını çeken birçok ismin Ergenekon’da tutuklu olarak yargılanıyor olduğunu da bildiğimizde hükümetin bu tutumunu anlamlandırabilmek iyice zorlaşıyor. Şahsen bu çelişki durumun neden kaynaklandığını tam olarak çözebilmiş değilim. Acaba Dink soruşturmasının derinleştirilmesi durumunda sanık sandalyelerine, orada görmek istemeyecekleri birilerinin oturma ihtimalinden mi çekindiler? Yoksa Dink soruşturmasına fazla angaje olmalarının kendilerine oy kaybettireceğinden mi endişeleniyorlar?
Bu soruların cevaplarını bilemiyorum ama bildiğim bir şey var: Hükümetin Dink davasındaki bu pasif tutumu, AKP’ye şüpheyle bakmakla birlikte sivilleşme, demokratikleşme yolunda atılan adımlara belli bir sempatiyle yaklaşan ve sayılarının hiç de az olmadığını tahmin ettiğim bir kesimin kafasını ciddi olarak karıştırıyor.
Dink davasına siyasi müdahale şart
Haberin Devamı