Dilsiz şeytanlar, geveze şeytanlar ve melekler...

Haberin Devamı

Dün Gürsel Caniklioğlu’ndan bir e-posta aldım. Ortak dostumuz, şair ve devrimci Bülent Saka’nın Cumartesi sabaha doğru kalp krizine yenik düştüğünü önceki günkü yazımdan öğrenmiş. “İnternette hiçbir resmini bulamadım” diye yakınmam üzerine, Bülent’in yıllar önce kendi imkanlarıyla bastırmış olduğu tek kitabının (Leş Gibi Bakire, tam Bülent’e göre bir kitap adı) arka kapağını tarayarak yollamış. Bülent’in hayatla kurduğu ilişkiyi “geçiyorken uğramak” olarak özetlemiştim. Fotoğrafın bunu ne kadar onayladığı ortada değil mi? Bu arada Güngören Köyiçi’nin çocuğu Bülent’i, yarıda bıraktığı liseden dolayı Tozkoparanlı olarak sunduğum için özür dilerim.

Ona ait bir gökyüzü

Şimdi Bülent’in kitabının arka kapağına yazdıklarını alıntılamak istiyorum:

“Artık bilmemiz gereken öyle çok önemli şeyler var ki. Bob Dylan’ın dediği gibi ‘sanatçılar şunu hiç akıllarından çıkarmamalı: Ortada büyük bir ikiyüzlülük dolaşıyor.
Evet, bu ikiyüzlülük gerçeğini tüm insanlar görebilsin isterdim. Yaşarken binbir iğrençlikle karşılaşabiliriz: Ama ben yine de her insanın kendine ait bir gökyüzünün olduğuna inanıyorum. Ve biliyorum ki iyi insanların bir gün kendi yıldızlarının parladığı bir gece olacaktır. ‘Yıldızımın parladığı gece’ diyorlar buna.

Savaşlar yeryüzünü terk edene dek iyiler hep var olacak ve bir gün mutlaka kazanacaklardır.”

Şeytanın binbir türü

Bülent’in bu dünyada layık olduğu yere gelemediğini en iyi bilenlerden biriyim. Ama onun bu durumu pek de umursamadığını, kendi yıldızını tek başına parlatmak istediğini ve parlattığını da biliyorum.

Onun “iyilerin mutlaka kazanacağı” inancıydı bizi Hasdal Cezaevi’nde birleştiren. Buna dün inandık, bugün inanmak için mücadele ediyoruz. Ama kötüler o kadar kötü ve o kadar her yerdeler ki!

Çok sevdiğim bir hadis vardır. Güvendiğim kaynaklarım sahih olduğunu söylediler ki olmasa da sevmeye devam ederim:

Haksızlığın karşısında susan dilsiz şeytandır.

12 Eylül 1980 askeri darbesiyle cezaevlerine tıkılan bizler, dinle, İslam’la, Hz. Muhammed’le ilgimiz, ilişkimiz ne olursa olsun, bütün hatalarımıza, kusurlarımıza vs. rağmen, bu hadise uygun hareket etmeye çalışan insanlardık.

Yani haksızlığa karşı sessiz kalmamanın mücadelesini veriyorduk. Hele içlerimizde Bülent gibi öyleleri vardı ki, onlar “melek” benzetmesini bile hak ediyorlardı.

Bugün Türkiye’de (ve dünyada tabii ki) dilsiz şeytanların borusu ötüyor. Bir de daha vahimi, ortalık “geveze şeytan” kaynıyor. Yani haksızlık karşısında susmak ne kelime, onu meşrulaştırmak için durmaksızın konuşan, yalanlar, iftiralar üretenler.

Kendilerini Allah’a havale ediyorum. Ve biliyorum ki ne kadar güçlü olurlarsa olsunlar onların kendilerine ait bir gökyüzleri olmayacak, yıldızları hiçbir gece parlamayacak.

DİĞER YENİ YAZILAR