Depremin sunduğu kardeşliğimizi pekiştirme fırsatı

Haberin Devamı

Marmara Depremi denildiğinde, ortaya çıkan yıkım ve acılardan sonra akla gelen ilk şey sivil toplumun göstermiş olduğu olağanüstü dayanışma performansıydı. Bir gazeteci olarak Marmara Depremi’ni Gölcük, Sakarya ve Kocaeli’nde yerinde izlemiş ve sivil inisiyatiflerin çabalarını yakından gözlemiştim. İçlerinde İslamcılar da vardı, Atatürkçüler de; solcular da sağcılar da; belli bir grup, cemaat ya da partiyle irtibatlı hareket edenler de vardı bağımsız oluşumlar da. Bazen birlikte, bazen ayrı ayrı çalışıyor, hatta yer yer birbirleriyle rekabet ediyorlardı ama bütün bunlar depremin yaralarının sarılmasına yönelik genel çabanın içinde yer alıyordu.

İlk dayanışma görüntüleri

İşte Van ve Erciş’te deprem bölgelerini dolaşırken aklımda hep Marmara Depremi ve sözünü ettiğim o tarihi sivil dayanışma vardı. Ve tabii ki aklımda şu soru: 12 yıl sonra Türkiye toplumu benzer bir dayanışma seferberliğini gerçekleştirebilir mi? Bu sorunun cevabını vermek için henüz çok erken olduğunu farkındayım, ama elimizde şimdiden bazı ipuçları var. Örneğin Erciş’te, Ağrı, Bitlis, Batman, Diyarbakır gibi bölge illerinden sırf yardım amacıyla gelmiş çok sayıda muhafazakâr kişiyle karşılaştım. Bunların bazıları belli İslami kuruluşlar adına, kimileri de kendi başlarına hareket ediyordu. Onların daha deprem olur olmaz Erciş’e ulaşmış olmaları, ülke çapındaki İslami yapılanmaların Van depremine yoğun bir ilgi göstereceğinin kanıtıdır. Bu arada Başbakan Erdoğan’ın, yanında kalabalık bir heyetle hemen deprem bölgesine gelmiş olmasının, sadece devletin olaya el koyması değil, aynı zamanda toplumun belli bir bölümünü yardım için teşvik etmesi anlamında son derece önemli olduğunun altını çizelim.


Deprem bölgesinde AKP kadar etkili olan diğer siyasi parti BDP. Örneğin KCK kapsamında tutuklanmayan az sayıdaki BDP’li belediye başkanlarından olan Bekir Kaya rakip partiler tarafından da yer yer takdir edilen bir isim. Sonuçta BDP çevresinin de depremin yaralarının sarılmasında faal olacakları kesin, ancak şu günlerde bölgede yaşanan ağır çatışma atmosferinin depremzedelere yardım çalışmalarını gölgeleme riskini de yabana atmamalı.

“Beyaz Türk” ayrımcılığı

Bölgede etkili olmamakla birlikte CHP’nin de ilk andan itibaren deprem konusunda hassasiyet gösterdiğine tanık olduk. Ana muhalefet partisinin Van depremini gündeminin en ön sırasına çıkartıyor olması son derece sevindirici bir adım çünkü ülkenin batısında yaşayan ve siyasi olarak CHP’ye yakın olduklarını varsayabileceğimiz bazı kişiler bu depreme son derece “ayrımcı”, hatta “ırkçı” bir perspektiften bakabiliyorlar. Bazı muhafazakârların Marmara Depremi’ni, 28 Şubat süreci başta olmak üzere dindarlara yönelik kimi baskılar nedeniyle “Allah’ın gazabı” olarak değerlendirmesine benzer bir şekilde kimi “beyaz Türk”ün Van depremini PKK’nın son saldırılarının bir tür “misillemesi” gibi görmesi son derece utanç ve kaygı vericidir. (Onların tutumu sadece “ayrımcı” değil aynı zamanda son derece “cahilce”dir. Çünkü eğer iddia ettikleri gibi bu vatanı gerçekten herkesten çok seviyor olsalardı Van’da sadece Kürtlerin yaşamadığını biliyor olurlardı.)

Türkiye bunu başarabilir

Tam da bu noktada Van bölgesini derinden sarsan son depremin, yakın dönemde çok kötü bir şekilde zedelenmiş olan kardeşlik duygularımızın, barış içinde birarada yaşama arzumuzun tamirinde olumlu bir rol oynayabileceğini söyleyebiliriz. Eğer Türkiye toplumunun büyük bölümü, her türlü ayrımcılığa karşı koyup depremde zarar gören tüm kardeşlerimizin yaralarını birlikte sarmak için seferber olursa, yani Marmara Depremi sırasındaki sivil toplum dayanışmasının bir benzeri bugün hayata geçirilirse ülke olarak içinden geçmekte olduğumuz son derece gergin atmosferin de büyük ölçüde ılımanlaştığına tanık olabiliriz. Sanıyorum Türkiye bunu başarabilecek güçtedir.

DİĞER YENİ YAZILAR