Kahire’den yazdığım izlenimlerimin ikinci bölümüne “Adeviyye Meydanı ‘İslamcılık öldü’ diyenleri tekzip ediyor” (http://rusencakir.com/Yol-Ayrimindaki-Misir2-Adeviyye-Meydani—Islamcilik-oldu-diyenleri-tekzip-ediyor/2060) başlığı attım ve şöyle yazdım: “Adeviyye Meydanı’nda dolaşırken aklıma sık sık Prof. Mümtazer Türköne ve onun ‘İslamcılık öldü’ tezi geldi. Benim yerinde, sizlerin de muhtemelen televizyon ekranlarında gördükleriniz tam da bu tezin tekzibi niteliğinde.”
Mümtazer de hemen ardından Zaman Gazetesi’nde “İslamcılık tuzağı” başlıklı bir yazıyla (http://www.zaman.com.tr/mumtazer-turkone/islamcilik-tuzagi_2109689.html ) bana ve aynı günlerde çıkan bir yazısı nedeniyle Prof. Nilüfer Göle’ye, iyi niyetli olmamıza rağmen tuzağa düştüğümüz uyarısı yaptı. Bu tartışmayı sürdürmenin yararlı olduğu kanısındayım.
Mursi seçimi kaybetmiş olsaydı?
Şimdilik, Mümtazer’in yazısının son iki cümlesine itirazlarımı dile getirmek istiyorum. Öncelikle şu tespit üzerinde duralım: “Mursi, İslamcı olduğu için darbe ile devrilmedi; darbe ile devrildiği için İslâmcı sıfatıyla yaylım ateşine tabi tutuluyor.”
İlk bakışta doğru gözüküyor, ama en azından eksik bir değerlendirme. Çünkü uluslararası medyanın haberlerinden, Mısır ordusunun darbe hazırlığına Mursi’nin seçilmesinin hemen ardından başladığını biliyoruz. Eğer rakibi Ahmet Şefik kazanmış olsaydı ordu muhtemelen darbe yapmaz, en azından ilk günden hazırlığa girişmezdi. Ordunun (ve ona destek veren kesimlerin) Mursi’ye tahammülsüzlüğünün esas nedeninin seçimle işbaşına gelmesinden ziyade onun İslamcı hareketten gelmesi olduğunu düşünüyorum.
Keza Batılı devletlerin darbenin ilk günlerinde sergiledikleri kayıtsızlığın ardında da Mursi’nin siyasi kimliğinin bulunduğunu ileri sürebiliriz. Hatta Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Kuveyt gibi Körfez ülkelerinin de askeri darbeye alenen destek vermelerinde sadece demokrasiden nefret etmelerinin değil, sandığın İslamcıları iktidara taşımasından korkmalarının rol oynadığını düşünebiliriz.
Demokrasiyle sınav
Mümtazer’in yazısının son cümlesiyse şöyle: “Adeviyye Meydanı’nda demokrasi talep eden insanlar duruyor; Mısır halkını haklı iken haksız duruma düşürecek İslâmcılık tuzağı değil.”
O meydanda dört gün boyunca değişik saatlerde bulundum, kendi hâllerinde göstericilerle, direnişin yöneticileriyle sohbet ettim. Bu insanların demokrasi talep ettiklerine kimsenin itirazı olamaz. Zaten meydanın dört bir tarafında “devrime karşı darbe”, “halkın iradesine karşı ordunun gücü”, “25 Ocak devrimi, 30 Haziran darbesi” gibi pankartlar asılı duruyor.
Öte yandan, Adeviyye Meydanı’ndaki demokrasi savunucusu sözler ve pankartlara tepeden tırnağa İslami semboller eşlik ediyor. Adeviyye’de, Mursi’nin bağlı olduğu İhvan (Müslüman Kardeşler) dışındaki İslami parti, grup ve çevrelerden olanlar da var, ama gözlemlediğim kadarıyla İslamcılıkla alakası olmayan gruplar içinde az sayıda askeri darbeye karşı çıkanlar bulunsa bile bunlar meydana gelmiyor, İslamcıları yalnız bırakıyorlar.
Sonuçta o meydanda, dünyanın en eski ve önde gelen İslamcı hareketlerinden birinin demokrasiyle gerçek anlamda yüzleşmesi ve şu ya da bu nedenle onu sahiplenmesi deneyimi yaşanıyor.
Mısırlı İslamcıların demokrasiyle kurdukları bu yeni ilişkinin Mısır halkını haklıyken haksız duruma düşürme ihtimali olduğu kanısında değilim. Çünkü İslamcı hareket Mısır’ın öteden beri açık bir realitesi; demokrasi acil ihtiyacı; İslamcıların demokratik süreçlere eklemlenmesi de kaçınılmaz bir zorunluluğu.
Özetle, seçimlerden çıkan sonuca asker dâhil herkesin saygı göstermesini istemelerinin, diğer bir deyişle demokratik sürece askeri müdahaleyi kabul etmemelerinin bu kitleleri demokrasiye yaklaştırdığını söylemek tabii ki doğru. Ama demokrasiye yaklaştıkları için İslamcılıktan çıktıklarını söylemek de yanlış olacaktır.
Demokrat olmak için İslamcılıktan çıkmak şart mıdır?
Haberin Devamı