“Çatı adayı” Ekmeleddin İhsanoğlu siyasetten gelmiyor, siyasi bir üslup kullanmaktan geri duruyor, normal şartlarda AKP’ye oy vermesi düşünülecek olan seçmeni yanına çekmeyi esas aldığı için ne AKP hükümetini ne de AKP adayı Başbakan Erdoğan’ı doğrudan ve sert bir şekilde eleştiriyor. Bunun isabetli bir strateji olup olmadığını 10 Ağustos gecesi anlayabileceğiz. Ama bugünden bakıldığında İhsanoğlu’nun bu çizgisi nedeniyle Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Erdoğan’la siyasi anlamda yarışmada HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaşın yalnız kaldığını görüyoruz.Bu, kuşkusuz son dönem siyaset dünyasının yıldızı parlayan ender isimlerinden olan Demirtaş için önemli bir fırsat. Demirtaş eğer CHP + MHP’nin aday tercihleriyle bilinçli bir şekilde yaratmış oldukları siyasi boşluğu doldurabilirse HDP’yi, oradan hareketle de Kürt siyasi hareketini (KSH) yeni alanlara taşıyabilir. Fakat her fırsatta olduğu gibi bu durumda da riskler söz konusu.
Özellikle şu noktanın altını çizmek istiyorum: Demirtaş, KSH’nin ortaya çıkardığı siyasi bir figür. Bugün kendisinde net bir şekilde gözlenen özgüvende KSHnin yıllar boyunca sürdürdüğü mücadelenin ve bugün vardığı noktanın payı büyük. Demirtaş, yeni kesimlere açılmak uğruna eğer Kürt seçmeni ihmal ederse ummadığı tatsız sürprizlerle karşılaşabilir. Kampanya boyunca herhalde bu hassas dengeyi gözetecektir ancak şu ana kadar Kürt kimliğinin nispeten ikincil planda kaldığını düşünüyorum.
Laiklik faktörü
Prof. İhsanoğlu, muhafazakâr kimliğiyle bilinen, bunu gizlemeyen, tam tersine altını çizen bir kişi. Zaten CHP ile MHP de onu seçerken bu özelliğini dikkate almışa benziyorlar. Ancak Erdoğanı seçtirmemek için karşısına muhafazakâr bir aday çıkarmanın ne derece akılcı olduğunu pek tartışamadık. Son yazımda Ortadoğu’da farklı İslamcı gruplar arasında yaşanan bitmek bilmez savaşlar yüzünden İslamcılığın cazibesini yitirmeye başladığını ileri sürmüştüm. Bunu pekala ülkemize de uyarlayabilir ve Gülen cemaatiyle AKP arasındaki savaşın dindarlarda yarattığı rahatsızlıktan hareketle İslam dininin siyasetle aşırı irtibatlandırılması yüzünden laikliğin yeniden değer kazanmakta olduğunu düşünebiliriz. Tabii geçmişteki “laikçilik” olarak tanımlayabileceğimiz dayatmacı anlayıştan farklı, çağdaş ve özgürlükçü laiklik yorumlarını kastediyorum.
Bu açıdan bakıldığında CHP’nin en azından şu aşamada fazla bir şansı olmadığı anlaşılıyor. Kaldı ki CHP yönetiminin İslamcılığın içinde bulunduğu krizin pek farkında olduğu da söylenemez. Buna karşılık KSHnin durumun farkında olduğunu, Suriye’de ve kısmen Irak’ta El Kaide ve türevi yapılanmalara karşı yürüttükleri etkili mücadeleden anlayabiliyoruz. Dolayısıyla Demirtaş, iki muhafazakâr adaya karşı dozu iyi ayarlanmış bir şekilde laiklik yanlısı dil geliştirebilirse, bunun etkilerinin orta ve uzun vadede de görebiliriz.
Barajın sınanması
HEP’ten bu yana nice parti geldi geçti, bunlar yerel ve genel seçimlere katıldılar ancak özellikle genel seçimlerdeki yüzde 10 barajı nedeniyle hiçbir şekilde KSH’nin gerçek oyunu görme imkanı olmadı. Demirtaş’ın adaylığı bu bilinmezliği de büyük ölçüde sonlandıracak ve HDP’nin 2015 genel seçimlerine kendi adıyla katılıp katılmayacağı da 10 Ağustos akşamı netleşecek. Daha önce Tarhan Erdem, BDP’nin yüzde 10u aşabileceğini ileri sürmüş ve pek destekçi bulamamıştı. Ben de inanmamıştım. Ancak bugün HDP’nin bu güce ulaştığını, Demirtaş’ın adaylığının da bunu daha da kolaylaştıracağını düşünüyorum.
Öte yandan Demirtaşın adaylığı Kürt sorununun çözümü, dolayısıyla Türkiye’nin kaderi açısından da iyi bir fırsat. Çünkü zaten çözüm süreciyle birlikte iyice yumuşamış olan atmosfere son derece uygun bir isim Demirtaş: Kendi ayakları üzerinde duruyor ancak karşısındakileri diz çöktürmek gibi bir arayışı yok. Meydan okumuyor ama boyun da eğmiyor.
Ve siyaset yapıyor.