ERGENEKON soruşturmasının can alıcı sorusu şu: Bir “terör örgütü” mü tasfiye edilmek isteniyor, yoksa muhalif bir siyasi hareket mi? Soruşturmayı destekleyenler “tabii ki terör örgütü” derken, karşı çıkanlarsa ikinci şıkkı işaret ediyor.
Normal hayattaki görünüşleri ne olursa olsun Ergenekoncuların aslında “darbeci birer terörist” olduklarını kanıtlama derdindeki çevreler, doğal olarak bu iş için esas olarak medyayı kullanıyorlar. Sonuçta gazeteciliğin evrensel kuralları ve etik değerlerine fazlasıyla aykırı, 1970-80’lerdeki “komünizm” , 1990’lardaki “bölücülük” ve 28 Şubat sürecindeki “irtica” kampanyalarını hatırlatan bir bombardımana tutulmuş durumdayız. Sonuçta işin “psikolojik harp” boyutunun, ülkenin demokratikleşme ve sivilleşmesi kaygılarının önüne geçmiş olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Dün Sabah Gazetesi “7 Temmuz kaos planı” , Star “7 Temmuz’da kaos planı”, Yeni Şafak “Kanlı plan”, Bugün “İki generalin darbe planı” , Takvim ise “7 Temmuz hesabı” manşetleriyle çıktılar. Ergenekon soruşturmasına kayıtsız şartsız destek veren Zaman ve Taraf gazetelerinin nedense birinci sayfalarında görmedikleri “haber” e göre emekli orgeneraller Şener Eruygur ile Hurşit Tolon’un ev ve ofislerinde ele geçirilen “kozmik belgeler” de, Ergenekoncuların birkaç aşamalı bir dabe hazırlığı içinde olduğu ve startın 7 Temmuz günü 40 ilde birden verileceği saptanmıştı.
Darbe teşvikçileri
Gerçekten böyle “kozmik” belgeler el geçirildi mi? Gerçekten bu belgelerde, sözü edilen “planlar” yer alıyor muydu? Bilmiyoruz, belki sanıklar yargılanmaya başladığında öğreniriz; belik de bu iddialar iddianamelere bile girmez. Ancak şunu tartışabiliriz: Böyle bir plan ne derece gerçekçidir?
Nuray Mert dün Radikal Gazetesi’nde “Kim ne kadar yadırgarsa yadırgasın, ben Türkiye’de bir darbe ihtimalinin, ortamının hemen hiç olmadığını düşünenlerdenim. Aklı darbeye yatan, bu yönde veya benzer karanlık işler adına örgütlenmeye çalışanların varlığı, yaptıkları ve söylediklerinden son derece rahatsız olmam bu kanaatimi değiştirmiyor” diye yazdı.
Mert’in söylediklerini önemsiyorum ama ben darbe ihtimali ve ortamının her zaman olduğunu düşünenlerdenim. Fakat günümüzde darbe girişimcilerinin başarı şansının hiç olmadığına inanıyorum. Bir diğer inancım da şu: Bugün Türkiye’de darbe yapılmasını ve hatta yapmayı isteyen çok kişi var ve bunlar benim gibi düşünmüyor; pekala bir darbenin başarılı olabileceğine inanıyorlar.
Bu noktada bir başka görüşümü de kayda geçirmek istiyorum: Ortada yeter sayıda darbe heveslisi olduğunu, ama bunların hiç şansının bulunmadığını gören bazı kişi ve çevreler, söz ve davranışlarıyla bu odakları darbeye teşvik ediyorlar. Daha açık söyleyecek olursak, AKP hükümeti ve onu şu ya da bu nedenle destekleyen bazı odakların şiddetle ve acilen bir darbe girişimine ihtiyaçları var.
Onların bu aşırı darbe beklentileri, Ergenekon soruşturmasının “darbeye karşı demokrasinin savunulması” olmadığını; bunun Türkiye’de iyice kızışan iktidar mücadelesinin bir yansıması olduğunu bizlere net olarak gösteriyor.
Toplumsal bir hareket
Tekrar baştaki soruya dönecek olursak: Bugün “ulusalcı” hareketin bazı liderleri pekala bazı komplolar içinde, darbe tezgahlıyor olabilirler. Ancak ulusalcıları emekli askerlerden ibaret, “derin devlet” in dümen suyunda, demokrasiyle ve sivillikle hiç alakası olmayan marjinal bir suç örgütü gibi görmek ve göstermeye çalışmak çok yanlış olur. Bugün “ulusalcılık” adını verdiğimiz akım, hem sağdan, hem soldan, hem de yer yer İslamcılıktan beslenen, kendince sağlam ideolojik kökleri olan ve pekala daha da güçlenme potansiyeline sahip bir toplumsal bir harekettir.
Sözlerime 15 ay önceki bir yazımın son paragrafıyla son vermek istiyorum: “Dün iktidarda olanlar, İslami hareketi nasıl küçümseyip sadece karalamakla yetindiyseler, bugünküler de ulusalcılara aynı muameleyi uygun görüyorlar. Dün ’irtica’yı hedef alan stratejiler nasıl çöktüyse, bugün de toplumsal/kültürel olanı ıskalayıp ’çeteler’i hedef alan stratejilerin iflas edeceği açıktır.”
Darbe olur mu? Olursa tutar mı?
Haberin Devamı