Çözüm süreci sürüyor mu?

Haberin Devamı

Gezi direnişinin patlak vermesiyle birlikte ülke gündemindeki birçok konu ister istemez unutuldu. Bunlardan en önemlisi hiç kuşkusuz Kürt ve PKK sorunlarını sonlandırmayı hedefleyen “yeni İmralı süreci” veya “çözüm süreci”dir. Gezi direnişinin bir ölçü sakinleştiği bir ortamda çözüm sürecinde hangi noktada olduğumuzu kontrol etmek yararlı olabilir.

Süreç PKK’nın ülke içindeki silahlı güçlerini Irak Kürdistanı’na çekmeye başlamasıyla iyi bir ivme yakalamıştı. Kısa süre içinde tamamlanması beklenen bu geri çekilmede kayda değer yol kazaları da yaşanmaması da son derece olumluydu. Öte yandan akil insanlar ülke çapındaki faaliyetlerini tamamlayıp raporlarını hazırladılar. Ve gözler doğal olarak hükümete çevrildi.

Şikâyet ve eleştiriler

Tam hükümetin “ikinci aşama” olarak tanımlanan demokratikleşme konusunda neler yapacağı beklenirken Kürt siyasi hareketinin temsilcilerinden peş peşe şikâyet ve eleştiriler gelmeye başladı. Öncelikle Abdullah Öcalan, ardından Murat Karayılan ve doğal olarak BDP ve DTK’nın önde gelen isimleri bir yandan hükümeti, ikinci aşama konusunda tutuk davranmakla suçlarken diğer yandan bazı gelişmelerden dolayı kaygılarını dile getirdiler. Bunların bazılarını sıralayacak olursak:

1) Uludere/Roboski olayının aydınlatılmaması ve sorumlularının cezalandırılmaması;

2) PKK’lıların boşalttıkları yerlerde yeni karakolların inşa edilmesi;

3) TSK jetlerinin PKK üslerine yönelik keşif

uçuşları;

4) Koruculuk sisteminin lağvedilmemesi;

5) KCK davalarının

seyri;

6) Öcalan’ın koşullarının iyileştirilmemesi;

7) Başbakan’ın Öcalan’dan yine “bölücübaşı” diye söz etmesi...

Karayılan’ın verdiği son mülakatta “aslında devlet, bu uygulamalarla deyim yerindeyse süreci sabote etmek için elinden ne geliyorsa yapıyor. Savaşa hazırlanıyor” demiş olduğunun da altını çizmek lazım.

Yine güven sorunu

Bütün bu şikâyet ve eleştirilere bakıp sürecin durduğunu veya tıkandığını söylemek abartılı olur. Ancak yolunda gitmeyen birçok husus olduğu da ortada. Görüldüğü kadarıyla tarafların birbirlerine yönelik güvensizlikleri giderilememiş, hatta bazı durumlarda daha da artmış. Başbakan’ın, Gezi Parkı direnişindeki rolü nedeniyle Sırrı Süreyya Önder’in İmralı’ya gitmesini veto etmesi, Öcalan’ın da bundan çok rahatsız olması bu konudaki çarpıcı bir örnek.

Gerek Erdoğan’ın, gerekse Cumhurbaşkanı Gül’ün yeni anayasa konusunda alenen ümitsiz olduklarını beyan etmeleri Kürt hareketinin hararetle beklediği ikinci aşamayı baştan felce uğratmış durumda. Bununla birlikte hükümetin geniş bir demokratikleşme paketi hazırladığı ve yeni anayasa olmadan da tatminkâr adımlar atmaya hazırlandığı söyleniyor. Fakat bu paketin, TBMM’nin tatili de göz önüne alınırsa epey zaman alacağı muhakkak.

Gezi direnişinin etkisi

Son olarak, Gezi direnişi-çözüm süreci ilişkisini ele alalım. Bu konuda başlı başına bir yazı kaleme almayı düşünüyorum, fakat şimdilik şu notu düşmek istiyorum: Kürt siyasi hareketi yıllardır Türk kamuoyuna ulaşmak istiyor ama aracı olarak ciddi bir toplumsal tabanı bulunmayan bazı radikal sol örgütlere mahkûm oluyordu. Gezi direnişi, iki farklı (Türk ve Kürt) kamuoyu arasındaki mesafenin sanıldığı kadar büyük olmadığını ve pekâlâ kapanabileceğini gösterdi. Öcalan ve Karayılan’ın Gezi üzerine söylediklerinden bu yeni olguyu büyük ölçüde kavramış olduklarını anlıyoruz, fakat aynı şeyi yasal alandaki Kürt siyasetçilerin bir bölümü için söylemek mümkün değil.

Öcalan ve PKK’nın, Gezi direnişinden çıkardıkları derslerle yeni stratejiler geliştirmeleri kuvvetle muhtemel. Bu da çözüm sürecinde birtakım değişiklikleri gündeme getirebilir.

DİĞER YENİ YAZILAR