CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun, dün sabah partisinin “Demokrasi” raporunu sunarken yaptığı konuşmanın ilk cümlesi “Biz değişimin partisiyiz” oldu. Bu yazının başlığı da bu cümleden hareketle çıktı. Evet CHP söz konusu olduğunda iç içe geçmiş iki soru karşımızda duruyor:
1) Uzun bir süredir “statüko” ile özdeşlemiş olan bu partinin, bunun yerine “değişim”in öncülüğüne soyunduğu iddiası ne derece inandırıcıdır?
2) CHP statükoculuktan değişimciliğe geçebilecek ölçüde kendisini değiştirebilir mi?
Nihayet kimlik politikaları
CHP seçim sürecinde birbirinden farklı, temel konularda programlar açıkladı, vaatlerde bulundu. Bunlara tek tek baktığımızda, Kılıçdaroğlu’nun “yeni CHP” tanımına uygun bir şekilde, CHP’nin Batı’da örneklerini gördüğümüz türden çağdaş bir sosyal demokrat partiye dönüşme yolunda ciddi adımlar atmakta olduğunu görmüştük. Kuşkusuz dikkatleri en çok, CHP’nin kimlik (Kürt, Alevi) politikalarına sıkı sıkıya kapamış olduğu kapılarını bir ölçüde aralaması çekmişti. Dünkü “Demokrasi” raporunu, bu bağlamda bir tür “zirve” olarak değerlendirebiliriz. Gerçekten bu rapor, CHP’nin statükoculukla vedalaşmasının ilanı olarak okunabilir.
Ama kuşkusuz işler bu kadar kolay değil. Kolay değil, çünkü bu raporda dile getirilen son derece özgürlükçü, sivil ve demokratik perspektifin parti örgütlerine ve tabanına yayılması; bunlar tarafından tartışılıp benimsenmesi ve bir bütün olarak bu raporda çizilen perspektife uygun ilerici/sol bir siyasi çizginin hayata geçirilmesi gerekir.
CHP kimin sözcüsü?
Peki bu nasıl olabilir? Hatırlayalım, Baykal liderliğindeki CHP, değişim iddiasını AKP’nin tekeline bırakmış ve canla başla statükoyu savunmaya çalışmıştı. Yani AKP hükümetiyle birlikte şekil değiştiren iktidar savaşında “kaybedenler”in sözcülüğüne talip olmuştu ve onlarla birlikte CHP de kaybetti. Dolayısıyla “yeni CHP”nin ilk işi, “kaybedenler”le bağlarını kesmek olmalıdır. Fakat aday listelerine bazı Ergenekon sanıklarının yerleştirilmesi, kimi adayların hâlâ eski tür statükocu söylemlerde ısrar etmeleri gibi örneklerden de anlaşılacağı gibi bu hemen olabilecek bir şey değil. Kaldı ki, geçmişteki iktidarlarını yeniden kazanmak isteyen birbirinden farklı kişi ve odakların CHP’ye yatırım yapmış olduklarını da biliyoruz. Ama bütün bunların ötesinde CHP’nin geleneksel tabanı olarak tanımlayabileceğimiz kesimlerin, AKP’ye duydukları alerji nedeniyle her türden değişim ve yenilik arayışına fazlasıyla kuşkucu yaklaşmalarıdır.
AKP’nin doldurduğu boşluk
AKP, başta CHP olmak üzere sol hareketlerin “değişim” iddialarından vazgeçmelerinden sonsuz bir şekilde istifade etmişti. Bugün CHP’nin (veya başka bir sol iddialı partinin) yeniden değişimin motoru olabilmeleri için öncelikle AKP’nin “değişimci”, “reformist” yönünü iptal edip “statükocu” bir çizgiye kayması gerekiyor. Kimi yorumcular (bu arada tabii ki CHP’liler) AKP’yi çoktan “statükocu” ve “otoriter” ilan etmiş durumdalar. Başbakan Erdoğan’ın Kürt sorunu hakkındaki son çıkışlarının onların iddialarını kuvvetlendirdiğini kabul etmekle birlikte böyle bir kaymanın yaşanıp bitmiş olduğuna inanmıyorum. Bu yüzden CHP’nin, özellikle AKP’nin tıkandığı yerlerde, tabii öncelikle kimlikle ilgili konularda, örneğin Kürt sorununda, ama bu arada muhakkak başörtüsü yasağı gibi inanç özgürlüğünü ilgilendiren sorunlarda da, daha yenilikçi, özgürlükçü pozisyonlar alarak iktidara alternatif olması mümkündür.
Tekrar başlığa dönecek olursak, CHP sahiden Türkiye’yi ileriye doğru değiştirip dönüştürmek istiyorsa öncelikle kendisinin sahiden değişmesi gekiyor. Yani kendi içindeki, insan haklarına dayalı özgürlükçü demokrasiye kuşkuyla bakan, hatta ona karşı olan unsurlardan hızla arınması; bu türden sızmalara kapılarını sonuna kadar kapatması ve yaşanan iktidar savaşlarında, ne galipten, ne de mağluptan yana olmayıp öteden beri bu savaşları uzaktan seyreden geniş toplum kesimlerini iktidara taşımayı hedeflemesi gerekiyor.
CHP sahiden değişiyor mu? CHP sahiden değiştirebilir mi?
Haberin Devamı