Önceki Perşembe gecesi Show TV’deki siyaset Meydanı’nda CHP Lideri Deniz Baykal’a, AKP’nin Anayasa paketi içinde parti olarak benimsedikleri değişiklikler olup olmadığını; varsa bunlar için TBMM’de evet oyu verip vermeyeceklerini sorduğumda çok açık, net ve o ölçüde çarpıcı bir karşılık aldım. Baykal üç madde, HSYK ve Anayasa Mahkemesi’nin yapılarının değiştirilmesi ve parti kapatmayla ilgili düzenlemeler dışında her maddeye prensip olarak evet dediklerini söyledi ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e 367’yi aşacak olan maddeleri referanduma götürmeyeceğini önceden ilan etmesi için çağrıda bulundu.
Baykal daha önce de Hürriyet Gazetesi aracılığıyla Gül’e benzer bir çağrıda bulunmuş ama bunu somutlaştırmamıştı. İşte o canlı yayın sırasında üç madde dışında paketi destekleyeceklerini açıkça ilan etmesi CHP’nin AKP ile Anayasa üzerine hiçbir müzakereye yanaşmayan stratejisini terk etmiş olduğunu gösteriyordu. Fakat o gece kendisine soru soran biz dört gazeteci, Baykal’ı sözlerini daha da açması için teşvik etmedik, başka konulara atladık.
Yeni strateji
CHP Lideri, ilk kez o gece somutlaştırdığı yeni stratejinin olumlu tepkiler aldığını görmüş olacak ki Salı günkü grup toplantısında önerilerini daha da ayrıntılandırdı ve Anayasa değişikliği sürecinde ilk kez gündemi belirleme şansını yakaladı. Medyaya baktığımızda, AKP’nin paketine kayıtsız şartsız destek verenleri saymazsak Baykal’ın çıkışının şaşırtıcı bir destek bulduğunu görebiliyoruz. Düne kadar CHP’yi, özellikle de Baykal’ı sistemli bir şekilde eleştiren bazı isimler de, kimbilir belki içleri kan ağlayarak, CHP Lideri’nin çağrısına kulak kabartma yoluna gittiler.
Bunun ilk nedeni, AKP’nin sürecin başından beri aslında paket üzerine tartışmayı pek arzulamamasının yaratmış olduğu tepki olsa gerek. AKP’liler muhtemelen ana muhalefetin ve bu arada MHP’nin de sürece dahil olmayacaklarını hesaplayıp paketi hızla referanduma götürmeyi hesaplıyorlardı. İlk aşamada bu strateji tutmuştu. Fakat Baykal’ın son çıkışı işleri karıştırdı. Bazı AKP yetkililerinin Baykal’ı “Şark kurnazlığı” ile suçlamasını bir kenara bırakacak olursak CHP’nin önerisine karşı AKP’den bağlayıcı bir cevap gelmiş değil. Kuşkusuz burada CHP Lideri’nin kendilerini değil de Cumhurbaşkanı’nı muhatap almasını da kullanıyorlar. Fakat amaçları bağcı dövmek değil de üzüm yemek olsa, “Cumhurbaşkanı’nı bırakın, gelin bizle müzakere edin” diye karşı bir çağrıda bulunabilirlerdi.
Şans var mı?
Her ne kadar şu ana kadar yapmamış olmaları bundan sonra böyle bir çağrı yapmayacakları anlamına gelmese de Anayasa Komisyonu’nda yaşananlar iki büyük parti arasındaki mutabakatın imkansıza yakın bir zorlukta olduğunu bize gösteriyor. İşte bu noktada CHP yeni bir çıkış yaparak süreci bir kez daha belirleme noktasına gelebilir. O da çağrının adresini Gül’den iktidar partisine çevirmek ve paketin temelini oluşturan o üç maddeyi de tartışmaya hazır olduğunu deklare etmek olabilir.
Bunun zor olduğu muhakkak. Herhalde CHP’liler kolayı tercih edip AKP ile hiçbir şekilde müzakereye oturmama çizgisini sürdürmek isteyeceklerdir. Fakat birkaç senedir yaşananlar “AKP ile sıfır iletişim” politikasının CHP’ye (ve Türkiye’ye) pek bir katkısı olmadığını; şu son birkaç gündür yaşananlarsa CHP’nin diyalog adına attığı her türlü adımın AKP’nin ezberini bozduğunu bize gösterdi.
Keşke CHP ve Baykal, gerek türban, gerek katsayı, gerekse Kürt açılımı başta olmak üzere diğer açılımlar konusunda aktif bir pozisyon takınıp AKP’yi zorlayabilseydi. Ama olmadı, olması da galiba pek mümkün değildi.
İşte bugün CHP yeni bir fırsat yakalamışa benziyor. Eğer ana muhalefet partisi bu sefer de demokratikleşme konusunda AKP’den daha ileri pozisyon alma şansını değerlendiremezse hem kendisine, hem de Türkiye’ye bir kez daha yazık etmiş olur.
CHP bu fırsatı kullanabilecek mi?
Haberin Devamı