Bu yasak bitsin artık!

Haberin Devamı

Bir süre önce bir prensip kararı aldım: Konusu ve hedefi ne olursa olsun hiçbir imza kampanyasına imza vermiyorum. Ama bu, hiçbir konuda hiçbir görüşüm ve tavrım olmadığı anlamına gelmiyor. Gazete yazılarımda ve televizyon programlarında okuyucu ve izleyiciye seslenmek bana yetiyor.

Örneğin imza vermedim ancak Bugün Gazetesi yazarı Gülay Göktürk’ün, Başbakan Erdoğan’ın köşe yazarlarıyla ilgili son ürkütücü ve üzücü çıkışını protesto çağrısını tabii ki destekliyorum. Benzer bir şekilde Ayrımcılığa Karşı Kadın Dayanışma Derneği (AK-DER) tarafından başörtüsü yasağının kaldırılması için başlatılan kampanyaya da imzamla katılmıyorum ancak daha yıllar önce uygulamaya konduğu ilk andan itibaren karşı çıktığım üniversitelerdeki başörtüsü yasağının mutlaka ve bir an önce kaldırılması gerektiğine kesinlikle inanıyorum. (“Başörtüsü” yerine isteyen “türban” da diyebilir. Bu kavramlardan illa şu ya da bunun kullanılmasını dayatmak gereksiz.)

Esas tartışma konuları

Bu yasak konusunda yıllarca çok yazıp söz söyledim. Hatta, hatırlayanlar vardır, 2002 Genel seçimlerinde İsmail Cem’in liderliğindeki Yeni Türkiye Partisi’nden İstanbul 3. bölge milletvekili adayı olduğumda, seçim propagandası sırasında, birçok partidaşımı rahatsız edecek ölçüde, bu konuyu gündeme getirdim.

Üniversitelerdeki yasağı destekleyenlerle çok tartıştık, yine tartışırız, ancak belki de daha önemli bir tartışmanın yasağa karşı çıkanlar arasında yürütülmesi gerekiyor. Örneğin bu yasağın kaldırılmasının öncelikli olup olmadığı sorusu önümüzde duruyor. Kimileri yasağı bir insan hakları sorunu olarak görmekle birlikte pekala bekleyebileceği kanısında. Katılmıyorum. Zaten gereksiz bir şekilde yıllarca süren bu sorunun çözümünü ne kadar geciktirirsek onun mağdurlarına ve dolayısıyla Türkiye’ye o kadar çok haksızlık etmiş oluruz.

Bazıları da, bunun son derece ciddi ve yakıcı bir sorun olmasından hareketle çözümü zamana yayma düşüncesinde. İlk bakışta anlaşılır bir yaklaşım, gerçekten toplumun mümkün olduğunca en geniş kesiminin belli bir mutabakata varabilmesi için titiz ve sabırlı bir şekilde bu sorunun çözümü üzerinde çalışılabilir, çalışılmalı. Fakat “zamana yayma” diyenlerin aslında “zaman kollama” derdinde oldukları, AKP’nin son başarısız Anayasa değişikliği denemesinde görüldü. AKP’liler MHP’nin (ve ardından DTP’nin) destek verecek olmasının aranan “toplumsal mutabakat”ı karşıladığı yanılsamasıyla hareket ettiler ve yanıldıkları çok kötü bir şekilde ortaya çıktı. Halbuki “uygun zaman kollama” yerine geçen onca sürede toplumun başörtüsüne mesafeli bakan kesimlerini ikna etmek için çaba gösterseler veya bu yöndeki çabaları destekleselerdi durum çok daha farklı olabilirdi.

Sorun üniversiteyle sınırlı değil

Bir diğer hayati tartışma üniversitelerdeki yasağın kalkmasından sonra ne olacağı, olabileceği ekseninde yürütülmeli. Bugün birçok kişi yasağı savunurken, “Üniversitelerde kalkarsa ilkokul, hatta anaokullarına kadar iner” gibi bir gerekçeyi ön plana çıkarıyorlar. Kimse “Olur mu canım!” diye bu kaygıları geçersiz kılamaz. Eğer toplumun bir bölümünün bu tür endişeleri varsa, çözüm için bunların mutlaka giderilmesi şarttır. Benzer bir tartışma devlet memurlarının kıyafetleriyle ilgili de yapılmak durumundadır.

Eğer Türkiye demokratik bir ülkeyse ve demokrasisini daha da güçlendirmek istiyorsa bu tartışmalardan asla korkmaması gerekir. Ve başörtüsü yasağı söz konusu olduğu için esas ve en çok kadınların konuşması ve tartışması gerekir.

DİĞER YENİ YAZILAR