Bu ülkede gazeteci kalmak zor!

Haberin Devamı

Son günlerde peş peşe yaşanan ve birbirinden bağımsız gibi görünen bazı olaylar ülkemizde basın özgürlüğünün dört bir koldan tehdit altında olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. Neler mi yaşandı? İlk aklımıza gelenleri sıralayalım:

1) Şemdinli’de günlerce süren olayları medyanın yerinden takip etmesine izin verilmedi ve bu durumu şikayet etmeye kalkanlar marjinal kaldı;

2) Akşam Gazetesi’nden çok sayıda gazeteci ve yazar mali gerekçelerle işten çıkarıldı;

3) Bir gazete, cezaevindeki eski PKK şefi Şemdin Sakık’tan hareketle manşetten, Aysel Tuğluk ve Mihri Belli’yle birlikte gazeteciler Cengiz Çandar ve Hasan Cemal’i PKK ile işbirliği yapmakla suçladı. Kimleri, bu yayından, bu gazete ve onunla ilişkili internet sitesini sorumlu tutup “Bunda büyütülecek bir şey yok” dese de, bunun tıpkı 28 Şubat andıcı gibi bir “derin devlet” veya Ferhat Ünlü’nün tabiriyle “paralel devlet” operasyonu olduğu iddiası akla yatkın;

4) Başbakan Erdoğan, Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun Emine Erdoğan’la birlikte Arakan’a gitmesini eleştirmiş olan bazı köşe yazarlarını patronlarına şikayet etti.

Güvenlikçi vesayet günleri

Birkaç günde peş peşe gelen bu olumsuzluklar, gazetecilerin mesleklerini özgür bir şekilde yerine getirmelerinin önündeki engellerin üç ana kaynağı olduğunu gösteriyor: 1) İşverenler; 2) Siyasi iktidar; 3) Normal şartlarda siyasi iktidarın denetiminde olması gerekirken, ancak Ali Bayramoğlu’nun tabiriyle “özerk” hareket etme kabiliyetine sahip olan, hatta kimi durumda siyasi iktidara bile meydan okuyabilen devlet içi bazı odaklar.

Tam da bu noktada Cengiz Çandar’ın dün Taraf’ta çıkan söyleşisinden uzun bir alıntı yapmak iyi olacak: “Askerî vesayetin ortadan kalkması, devletin yapısı içerisinde vesayet sisteminin ortadan kalkmasını otomatik olarak yerine getirmedi. Askerî vesayetin yerine başka bir vesayet sistemi kurulmak isteniyor. Bunun yerine başka bir güvenlikçi vesayet kuruldu. Bir takım istihbaratçılar, polis, emniyet mensupları, yargı mensupları, özel yetkili savcılar... Bu gitti hükümete de çarptı en sonunda. Hükümete de çarpınca Başbakan bir tavır almak zorunda kaldı. Ama Başbakan, Kürt meselesinde de aynı mekanizmanın çalıştığının farkında değil.”

Askeri vesayetin kaldırılması adına yapılanları destekleyen ve bu uğurda yargı-polis-medya ekseninde yürütülen operasyonlardaki sorunları pek dert edinmeyen Çandar’ın şike soruşturmasıyla birlikte tutumunu büyük ölçüde değiştirmiş olduğunu biliyoruz. Bir süredir başka meslektaşlarıyla birlikte bizzat kendisinin medya üzerinden hedef gösterilmesiyle birlikte Çandar’ın sözünü ettiği “güvenlikçi vesayet”e karşı çıkması tabii ki şaşırtıcı değil. Son olarak, Çandar’ın, hedef gösterilmeleri üzerine Başbakan Erdoğan ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın ne diyeceklerini merak ettiğini ama pek de umutlu olmadığını hatırlatalım.

Gazeteci gazetecinin kurdudur

Son olarak, gazetecilerin özgürce çalışmalarının önüne bazı meslektaşlarının sıklıkla çıkıyor olmalarının altını da kalın bir şekilde çizmek lazım. Tabii ki medyaya iliştirilmiş olan bazı “eski” polis, savcı vb.yi kastetmiyorum. Onlar zaten gazeteci değil ve yukarda bahsettiğimiz “paralel devlet” çizgisinde dezenformasyon türü faaliyetlere imza atarak görevlerini başarıyla yerine getiriyorlar.

İtirazım, bazen siyasi gelişme ve krizlerden vazife çıkarıp, çoğunlukla da kişisel hırs ve hesaplardan hareketle meslektaşlarına her türlü kötülüğü yapanlara. O kadar çok kişinin köşesinden, işinden olmasına zemin hazırladılar ki!

DİĞER YENİ YAZILAR