Geçen yılın sonu ve bu yılın başlarında ülkenin dört bir yanında El Kaide’ye yönelik operasyonlar düzenlenip çok sayıda kişi gözaltına alınmıştı. 25 Ocak’taysa Gaziantep’te El Kaide militanı oldukları söylenen Mehmet Polat ile oğlu Mehmet Zeki Polat polisle saatlerce çatışmış ve öldürülmüşlerdi. O gün bu yaşananları “hiç de hayra alamet şeyler olarak görmediğimi” belirtmiş ve şöyle devam etmiştim:
“El Kaide’nin yakın bir gelecekte ülkemizdeki ABD, İsrail, İngiltere hedeflerine saldırması kuvvetle muhtemel. Hatta bu sefer doğrudan Türkiye’yi de hedef alabilirler. (..) El Kaide’nin bizzat Türkiye’yi hedef almasından daha doğal bir şey olamaz. Hele El Kaide ile Türk devletinin arasına bir de kan girmişse.”
Şu ana kadarki bulguların öngörümü doğruladığını düşünüyorum. Bununla birlikte, önceki günkü saldırının sadece baba-oğul Polatların misillemesine benzemiyor. El Kaide’nin hıncı biraz daha geriye gidiyor. Örneğin örgütün Suriye asıllı üst düzey El Kaide militanı Luai Sakka’nın Antalya’da, bir İsrail turist gemisine saldırı hazırlığında yakalanmasından çok rahatsız oldu. Sakka da her vesileyle dışarıdaki yoldaşlarına “beni kurtarın” mesajı verip duruyor.
Gaziantep’in önemi
Sakka dışında da başka olaylar var ve karşımıza, her ne kadar önceki günkü saldırganların hiçbiri bu il kökenli olmasa da, yine Gaziantep çıkıyor. Neden Gaziantep? Zira El Kaide’nin Türkiye’deki faaliyetlerinde bu il öteden beri ilginç ve önemli bir yer işgal ediyor. Örneğin daha 2000 yılı başlarında Gaziantep’ten Afganistan’a savaşmaya giden 12 kişi İran sınırında yakalanmıştı. Bu kişilerin elebaşı olduğu ileri sürülen Mehmet Yılmaz ise 2004 Ağustos ayında Pakistan’da yakalanıp Türkiye’ye iade edildi. Bir süre hapis yattıktan sonra tahliye edilen Yılmaz ile sağ kolu olduğu söylenen Mehmet Reşit Işık’ın 2007 Haziran ayında Irak’ta Haviye kenti yakınlarında çıkan çatışmada öldürüldüğü Amerikan ordusu tarafından açıkladı.
Gaziantep’in ikinci özelliğiyse Irak’a gitmek isteyen El Kaide militanları için bir nevi geçiş noktası olması. Bilindiği gibi El Kaide Irak’a geçişte en çok Suriye’yi tercih ediyor. Doğrudan bu ülkeye ulaşma imkanı bulunmayan El Kaide ile irtibatlı kişiler önce Türkiye’ye geliyorlar. Ardından Gaziantep’e ulaşıp El Kaide ile irtibatlı kişilerle temas kuruyor ve genellikle yasadışı yollardan önce Suriye’ye, oradan da Irak’a geçiyorlar. Bunların arasında Avrupa’dan kalkıp Irak’ta intihar eylemcisi olmak isteyen gönüllüler de var, El Kaide’nin Afganistan ve Pakistan’daki yöneticileri tarafından Irak’a yollanan profesyonel kadrolar da.
Bir yandan bu şehirdeki El Kaide yanlılarına operasyon düzenleyen güvenlik güçlerinin diğer yandan El Kaide için hayati öneme sahip bu güzergâhı da denetim altına almada epey mesafe kat ettiklerini biliyoruz. Yer yer Amerikalılarla koordineli bir şekilde yürütülen bu faaliyetler nedeniyle ölümcül darbe almış olan El Kaide’nin Türk güvenlik güçlerine, özellikle de polise diş bilediğini kestirmek hiç de zor değil.
Sembolik mesajlar
Bütün bunlardan hareketle, üç tabanca ve bir pompalı tüfekle, kale gibi korunan Amerikan Başkonsolosluğu’na saldırmaya çalışmayı “amatörlük” ve “acayiplik” olarak gören ve göstermek isteyenleri anlamakta zorlandığımı söylemek isterim. O kadar kısa sürede üç polisi şehit edenleri “amatör” olarak tanımlamak hiç de mantıklı değil. Kaldı ki binanın kale gibi olması türünden detayların (zaten her yerde Amerikan diplomatik binaları benzer şekilde korunuyor) bir yerden sonra hiçbir anlamı kalmıyor. Tüm dünya kamuoyu, bu arada El Kaide’ye sempatiyle bakan kesimler, bu şebekenin en büyük düşmanına bir kere daha saldırmış olduğunu duydular, öğrendiler.
Sonuç olarak, önceki günkü eylemin, düzenleyenler böyle mi hesapladılar bilmem ama, çok derin sembolik anlamları olduğu kanısındayım: Yoksul ailelerden üç gencimiz, Amerikalılara dokun(a)mayıp onu koruyan kendileri gibi yoksul ailelerden gelme üç genç Türk polisini katletti.
Artık detaylarda boğulmayıp bir an önce bu işin adını layıkıyla koymamız ve ABD’nin hatalarının faturasını ödemeye bir son vermemiz lazım.
Yoksa bu kan davası bizi daha çok mahveder.
Bu kan davası biteceğe benzemiyor
Haberin Devamı