Boşuna mı çiğnedik?

Haberin Devamı


Odatv Davası’nın görüldüğü Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi’nin önünde karşılaştığım meslektaşım Aydın Engin’e şöyle sordum: Boşuna mı çiğnedik?

Bu soruyu ilk soran Sevim Belli’ydi. Belli, Türkiye sosyalist hareketi içinde geçen yaşamından anıları bu adla kitaplaştırmıştı. Sanıyorum tıpkı benim gibi, Sevim Belli’nin de sormuş olduğu bu soruya bir cevabı vardı. Sanıyorum ikimizin cevapları da birbirine benziyor.

Şöyle ki o, yaşanan bütün olumsuzluklara, çekilen bütün çilelelere rağmen sol hareket için umutluydu. Dolayısıyla onun bu soruya “Ne münasebet, hiç de boşuna değildi” diye cevap vermesi pek şaşırtıcı olmayacaktır.

Bense bu soruyu genel olarak Türkiye’nin demokratikleşmesi, özel olarak da basın ve ifade özgürlüğü hakkında soruyorum ve kötümser olmaya elverişli onca gelişmeye rağmen ülkemiz için umutluyum.

İç karartıcı bir dönem

26 yıllık meslek hayatımda olumsuz çok şey yaşadım, gördüm ama şimdiki gibi iç karartıcı bir döneme kesinlikle tanık olmamıştım. Örneğin Ahmet ve Nedim tutuklulukta 300. güne ulaştı. Konuyla ilgilenen ve bir nebze vicdana ve hakkaniyet duygusuna sahip olan kişiler onlara ne büyük bir haksızlık yapıldığını net bir şekilde görüyor. Sadece Ahmet ve Nedim mi? Ülkemiz cezaevindeki gazeteci sayısında dünya rekoruna doğru koşuyor. Ve meslektaşlarımıza yöneltilen suçlamaların nerdeyse tümünün “Niye şu kişiyle konuştun?”, “Şu haberi niye yazdın?” gibi sorularla meşrulaştırılmaya çalışıldığını görüyoruz.

Yani ortada ne bir silah var, ne de bomba. Ama “bazı kitaplar bombadan daha tehlikelidir”, “onların kalemleri kalaşnikoftan beter” gibi söylemlerle basın çalışanları sindirilmek isteniyor.

Bu arada İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in son açıklamalarıyla, tutuklama furyasına ressamların, şairlerin de katılacakları anlaşılıyor. (Koşar adım Türkiye’nin McCarthysi olmaya doğru yol alan Bakan Şahin’i birileri durdursa hiç fena olmayacak. Kürt sorununu sadece güvenlik güçleri ve istihbarat birimlerinin çizdiği sınırlar içinde algılayan Şahin’in bu hayati soruna bir nebze olsun “sivil” açıdan bakabilmesi için telkin ve yardıma ihtiyacı var. Bir an önce birilerinin bunu kendisine söylemesi ve onu ikna etmesi gerekiyor.)

Tarihten dersler

Hayır, boşuna çiğnemedik. Ahmet Şık’ın, kendisini ziyaretimde bana söylediği gibi, onların tutukluluğu kesinlikle Türkiye’nin hayrına oldu. Sadece onların değil, diğer gazetecilerin, aydınların, öğrenci gençlerin, Kürt siyasetçilerin vb. tutuklanmalarının da demokrasimize katkısı olduğu, olacağı açıktır. Tabii ki bu saptamadan hareketle bu baskılar, hak ihlalleri ve acılardan memnun olmamız gerekmez. Keşke bunların hiçbiri yaşanmasaydı, gazeteciler, siyasetçiler, aydınlar, gençler saçma sapan bahanelerle mağdur edilmeselerdi. Fakat şunu bilmek insana güven ve ümit veriyor: Tarih bize baskı politikalarının hep bir yere kadar gittiğini, insanlık onurunun sonunda üstün geldiğini gösteriyor.

Kendi ülkemize bakalım. 10 yıldır Türkiye’yi yöneten ve son seçimlerde her iki kişiden birinin oyunu alan siyasi kadro, devletin (ve onun sivil uzantılarının) bütün imkanlarıyla tasfiye edilmek istemişti. Partiler kapatılır, siyaset yasakları getirilir, hatta sırf şiir okuduğu için (Bunu İdris Naim Şahin’e hatırlatsalar iyi olur!) geleceğin başbakanı (belki de cumhurbaşkanı) hapse atılırken, “Bağımsız yargının işleri bunlar” deniyor ama kimse ikna olmuyordu.

“Bağımsız yargı” bahanesiyle günümüzde yürürlüğe sokulan baskı politikalarının sonu da farklı olmayacaktır.

DİĞER YENİ YAZILAR