Bir yalnız adam: Hanefi Avcı

Haberin Devamı

2010 yılı Eylül ayının son günlerinde Ankara’da gözaltına alınan eski emniyet müdürü Hanefi Avcı, polis nezaretinde Esenboğa Havaalanı’nda İstanbul uçağının kalkmasını beklerken cep telefonumdan beni arayıp şunları söylemişti: “Bu yapılan tamamen hukuk dışıdır, benim Devrimci Karargah gibi bir örgütle ilişkim yoktur ve zaten olmasını da kimse düşünemez. Böylesine açık bir komployla ilgili olarak ifade vermeyi asla kabul etmedim. Beni ifadeye ancak zorla götürebilirlerdi ki zaten şimdi de onu yapıyorlar. Ama gittiğimde kesinlikle ifade vermeyeceğim. Hatta avukat bile çağırmayacağım.”

Kendisine “Peki ya tutuklanırsanız?” diye sorduğumdaysa “Sanmıyorum, ama olabilir. Ama olsun başıma gelebilecekleri kitabı yazmaya başladığımdan beri biliyorum. Hiçbir şeye bu yüzden şaşırmıyorum. Ama şunu herkes çok iyi bilsin, kesinlikle pes etmeyeceğim. Beni engellemek için her türlü yola başvuruyorlar ama sonuna kadar mücadelemi sürdüreceğim” cevabını vermişti.

Vebalı gibi

O günden bu yana Avcı içerde. Dün savcı, Devrimci Karargah Davası’nda mütalaasını verdi ve onun için 49.5 yıl ceza istedi. Avcı Odatv Davası’nda da Yalçın Küçük dışındaki tek tutuklu sanık. Ayrıca hakkında çok sayıda irili ufaklı dava açılmış olduğunu da biliyoruz.

Evet, Avcı eğilip bükülmedi, kendi tabiriyle “sonuna kadar mücadelesini sürdürdü” ancak pek başarılı olduğu söylenemez çünkü bu süreçte çok yakınındaki birkaç kişiyi saymazsak yalnız kaldı, bırakıldı.

Bunun bir nedeni, Avcı’nın “Haliç’te Yaşayan Simonlar” kitabıyla savaş açmış olduğu odağın olağanüstü bir direnç göstermesi, ona karşı “en iyi savunma saldırıdır” stratejisini hayata geçirmesidir. Öyle ki kitap çıkıp popüler olduktan sonra Avcı’ya ve onunla bir şekilde irtibatlı kişilere karşı yoğun bir itibarsızlaştırma ve etkisizleştirme kampanyası yürütüldü. Özellikle medyada etkisini gösteren bu kampanya sonucunda Avcı vebalı muamelesine tabi tutuldu ve neredeyse Türkiye’nin “bir numaralı halk düşmanı” ilan edildi.

Avcı milliyetçi-muhafazakâr bir çevreden geliyordu ama bu kampanya nedeniyle mahallesi büyük ölçüde ondan uzak durdu; sol ise, adının işkenceyle anılıyor olmasından dolayı benzer bir şekilde Avcı ile arasına mesafe koydu. Emniyet teşkilatındaki dost ve sevenlerinin büyük kısmı da benzer bir akıbete uğramamak için ona destek vermeye cesaret edemediler.

Cehennem hayatı

Avcı’yı kitabı çıktıktan sonra Mirgün Cabas ile birlikte NTV’de Yazı İşleri programına konuk edip, “Suçladığınız kişiler kitaba nasıl tepki verebilir?” diye sorduğumuzda “Bu dünyada bana cehennem hayatı yaşatmak isteyeceklerdir” cevabını vermişti ki kesinlikle haklı çıktı. (http://rusencakir.com/Hanefi-Avci—-26-Agustos-2010-Yazi-Isleri-Ozel/1899)

Bununla birlikte Avcı’nın bir “konjonktür kurbanı” olduğunu da söyleyebiliriz. Şöyle ki eğer o kitap, diyelim ki MİT krizinden sonra yayınlanmış olsa Avcı’nın başına bütün bunların gelmesi herhalde imkansız olurdu, hatta tam tersi durumlara bile şahit olabilirdik.

Tabii şunu da unutmamak lazım: Geçen yıl bu günlerde birileri, Avcı gibi, kendilerine engel gördükleri isimleri daha önce sorunsuz bir şekilde devre dışı bırakabilmiş olduklarından aldıkları cesaretle, eski ve yeni MİT müsteşarlarını, hükümetin siyasi kararlarına bağlı attıkları adımlar nedeniyle ifadeye çağırabildiler.

Dolayısıyla Avcı, bilmeyerek de olsa, hasımlarının ayaklarının yerden kesilmesine ve böylelikle ölümcül hata yapmalarına vesile oldu.

DİĞER YENİ YAZILAR