“Toplum mühendisliği” kavramının son yıllarda epey revaçta olduğunu biliyoruz. Bu kavrama en çok muhafazakâr kesimler, ülkemizde yıllardır hüküm süren sistemi eleştirmek için başvuruyorlar ki hiç de haksız sayılmazlar. Gerçekten ülkemizde yönetici seçkinler, toplumun belli kesimlerine hep şüpheyle bakıp onları kendi doğrularına göre şekillendirebilmek için bir dizi strateji ve projeyi hayata geçirdiler. İlk başlarda belli başarılar kazandığı düşünülen bu “toplum mühendisliği” faaliyetlerinin pek bir işe yaramadığı zamanla anlaşıldı. Örneğin devletin Kürt kimliğini inkarı Kürt milliyetçiliğini geliştirdi; Müslüman vatandaşların tümüne Sünni/Hanefi muamelesi yapılmasına tepki olarak dinle araları pek hoş olmayanları da dahil olmak üzere Aleviler kimliklerine daha fazla sarıldılar; bütün yasak ve baskılara rağmen Sünni İslami cemaatler varlıklarını güçlenerek sürdürdüler ve siyasete de ciddi olarak ağırlık koydular.
Sivil vesayet tartışmaları
AKP’nin tek başına iktidara gelmesinden bu yana yönetici seçkinlerin aşama aşama değiştiğini görüyoruz. Peki bu değişim, sistemin olumlu anlamda değişimini de beraberinde getiriyor mu? Diğer bir deyişle Türkiye, vatandaşların hak ve özgürlüklerinin alabildiğine genişlediği, devletin farklı toplumsal kesimlere yönelik baskı ve sindirme politikalarını rafa kaldırdığı, daha ileri demokratik bir ülke haline mi geliyor?
Bu hayati sorular yüksek sesle soruluyor ve “sivil vesayet” kavramı ekseninde sert tartışmalar sürdürülüyor.
Kullanılmasına itirazım yok ama “sivil vesayet” benim pek sevdiğim bir kavram değil. Özellikle yıllardır hükmünü sürdüren “askeri vesayet” sisteminin etkisinin kırılmasından rahatsız olan bazı odakların, esas olarak AKP’nin demokrasiyle ilişkisini sorgulamak için geliştirilen bu kavrama aşırı sahip çıkması fazlasıyla rahatsız edici. Yani kaygıları kesinlikle “demokrasi” olmayan çevreler, belki de demokrasimizin daha da ilerlemesine katkıda bulunabilecek olan bu kavramı iğdiş etmiş durumdalar.
Öte yandan “sivil vesayet” tartışmalarında esas olarak, hatta sadece AKP’ye odaklanılmasının ve yeniden yapılandırılan sistemin AKP ile organik ilişkisi olmayan (diğer bir deyişle onunla ittifak yapan) bazı yeni seçkinlerine ayrı bir önem atfedilmemesinin yanlış olduğunu düşünüyorum. Söylediklerim fazlasıyla “şifreli” görünebilir ama Kürt meselesinden ve son KCK operasyonundan hareketle derdimi anlatmaya çalışayım:
Sert duvara çarptılar
Bildiğim kadarıyla yasal ve yasadışı Kürt siyasi hareketleri arasında bir köprü fonksiyonu gören KCK’ya yönelik ülke çapında topyekûn bir operasyon yürütülmesi fikri hükümet tarafından geliştirilmedi. Devlet içinde belli bir güçleri olan bazı odaklar KCK’ya vurarak PKK ve BDP’nin (operasyonun başında DTP vardı) belinin kırılacağını ve doğacak boşluğun kısmen PKK dışı Kürt hareketleri, ama esas olarak AKP, Hizbullah’ın da dahil olduğu bazı İslamcı gruplar ve bazı İslami cemaatler tarafından doldurulacağını öngörerek bu operasyonu projelendirdiler.
Önlerinde başarılı bir Ergenekon örneği olduğu için bu projenin kolaylıkla hayata geçeceğini düşündüler. Yani birkaç güvenilir özel yetkili savcı, emniyet istihbarat birimlerinin teknik imkanlarını KCK için seferber edilmesi, yani sınırsız telefon, ortam dinleme, elektronik yazışma takibi ve tabii ki yoğun bir medya desteği...
Ama Kürt siyasi hareketi, ulusalcı hareketten çok daha dişli çıktı. Tutuklananların yerini hemen başkaları aldı ve taban bu operasyon karşısında sinmek ne kelime, tam tersine daha da bilendi. Belli bir çevrenin yayın organları dışında medya da bu projeye mesafeli baktı, hatta seçilmiş belediye başkanları, siyasetçiler ve sivil toplum aktivistlerinin, en sert dönemlerde bile yaşanmadık şekilde onar, yirmişer tutuklanması soru işaretlerine yol açtı. Hele Diyarbakır’daki o plastik kelepçeli tutuklu kuyruğu KCK operasyonu için “altın vuruş” yerine geçti.
Son dönemde alışkanlık haline gelen, hoşlanılmayan siyasi hareketlerin ve kişilerin kriminalize edilerek itibarsızlaştırılması ve bu sayede tasfiye edilmesi stratejisi Kürt hareketi söz konusu olunca duvara toslamış durumda.
Umarım KCK fiyaskosu, yeni toplum mühendislerimizin akıllarını başlarına getirir ve bir an önce yanlıştan dönerler.
Bir toplum mühendisliği projesi olarak KCK operasyonu
Haberin Devamı